MUCİZENİN ESTETİĞİ SUOnunla konuştum bu gece, O ihtişamlı macerasını fısıldarken yüreğime: Senin hayaline sığmaz, Benim buharlaştığım yerler, dedi. Ana rahmim buluttur, Onun yüreğinde hayata uyanırım. Rüzgârın önünde savrulur kaderim, Döndürürüm kuru toprağı bereket tarlasına, El değmemiş nice çiçekleri, Nice başakları kucaklar, öperim. Doğururken ağır sancılar çeker, Feryat ederim, gözlerimden alevler fışkırır, Sonunda bir rahmet damlası gibi düşerim... Onunla konuştum bu gece, Yatağından fırlayıp vururken yüreğime: Kuşların kanatlarında aslıdır sevdalarım, Böceklerin saçlarını tarayıp geliyorum. Çakıl taşlarıyla boğuşuyorsam, Ovaları doyurmak için alelacele, Bir şelale coşkusuyla çırpınıyorsam, Bir Selçuklu sipahisi gibi koşuyorsam, Benden selam götürür kasırgalar Kurbanlarını bekleyen ecele. Hayatınızın yükünü ben taşırım, Siz kirletirsiniz bastığınız yerleri, Melekler taşır rahmet kapısından beni, Hıçkırıklarımla temizlerim sokakları, Sonra yatağıma yorgun ulaşırım. Onunla konuştum bu gece, Gölde sessizliğe çekilip yaslanırken yüreğime: Meltem ninnimi söyler kuytu yerlerde, Benim de hayallerim çalar bin bir kapıyı. Ben de âşık olur, umutlarımla yaşarım, Gece yıldızlarla konuşur hülyalara dalarım, Rüyalar görür, heyecanlanır, türkü söylerim, Yosunlarla dertleşir, balıklarla sevişirim. Hüsrana uğrarsam ben de ağlarım, Toprağın canlı damarlarıyım, Yer altından çıkarım, gökten yağarım, Bazen bir çoban çeşmesine doğru, Okşarım kuzuların yanaklarını, Öperim ceylanları gözlerinden, Sessizce yolculuğa çıkarım. Tencerenizde eti de derdi de ben kaynatırım, Her şeyinizde ben varım, Bazen bir demli çayda teselli olur, Sevinçlerimi sunarım yoksullaşan dünyanıza, Avuçlarınızda yeniden doğarım. Onunla konuştum bu gece, Yusufî bir kuyudan ses verdi yüreğime: Her insan bir Yusuf’tur düşmüşse kuyuya, Her insan bir İsmail, her anne bir Hacer’dir. Bakmayın Leyla’yı seraba kundakladığıma, Beklerim Mecnun’un ayak izlerini çöllerde. Ben orda da vardım kumların altında, Ovaların gönlünde bir dere kıyısında. El değmemiş bir küçücük gözede, Binlerce yolcuya umut sunarım. Bazen bir yol kenarında, bir ağaç gölgesinde, Bazen bir çoban çeşmesinin arka bahçesinde, Yaslanıp göllerin yalağına seyrederim dolunayı, Bir gizli lütuf olarak damıtılırım toprak kâseme, Dökülürken dudakları çatlamışların ellerine, Burada alırım yanmış olanlardan en has duayı. Onunla konuştum bu gece, Üşümüş ellerini uzatırken yüreğime. Beni gökte fırtınalar ıslatır, soğuk dondurur, Üşürüm bazen buzlara bürünürüm, Kar tanelerine dönüşünce damlalarım, Sizin parmak izlerinize benzerim. Ve bir ilahi mucizenin resmidir duruşum, Kristal sarkıtlarda bir mavi ibrişim, Rüyalarımda fırtınalar arkadaşımdır, Kışta dağlara sererim beyaz döşeğimi, Tabiata giydiririm gelinliğini. Aslında farklı dildir her gelişim, Bir kutsal gerdeğe hazırlansın diye, Sunarım baharda cemreyle bereketimi, Kâinatın sırrını anlatmaktır benim işim... Onunla konuştum bu gece, Köpükleriyle sahilden uzanırken yüreğime: Yakamozlarım göz kırpmamdır güneşe, Bir mavi türküdür giydiğim elbisem, Ekmek gibi aziz meyvelerim vardır yatağımda, Bin bir canlı hayat bulur koynumda, Alın teriniz, gözyaşınız bendendir, Yükünüzü taşırım asırlar boyunca, Gökleri, bulutları, toprağı, canlıları yıkarım. Ruhunu kaybedenlerin teninden sızarsam, Ve dua saflığımı zedelerseniz, Gözyaşı gibi dökülürüm tarlalarınıza. Sabır sınırlarımı zorlamayın sakın, Kaderin kılıcı elimdedir, Bakarsınız keyfe gelir gökkuşağıyla görünürüm. Derelerde raks eder, göllerde uyurum, Bakarsınız gazap dalgalarıyla gelirim üstünüze, Sel olurum, tsunami olurum, Önümde duramaz gücünüz. Bir Türkmen maşrapasına sığdığıma bakmayın, Okyanuslara sığmam çırpınır dururum, Anlayacağınız ben işte buyum, Ben mucizenin estetiği bir damla suyum! MUHSİN İLYAS SUBAŞI |