Mehlikâ...
Mehlikâ…
Mehlikâ, bir rüyada görünür de gözüme, Ateş basar içimin demirden dağlarını, Kahrından damıttığı aşkı koyar özüme, Ve çözer yüreğimin esaret bağlarını… Susmalı biliyorum tereddüt çıkmazında, İniltiler düşmeli toprağa gökyüzünden. Aşkı dinlerken gönül bir hafız niyazında, Düşmemeli gözlerim o derûni yüzünden… O Mehlikâ sureti görmek için geceler, Aşk bilmez çehrelere satmışlar sırlarını. Ben hasret soluyorum eksiliyor heceler. Yıkıyorlar gönlümün en muhkem surlarını… Özgürlük, bir gecenin tenhasında doğrulup, Mehlikâ bir suretin kirpiğinden akmaktı. Sevdayı harmanlarken efkâr ile yoğrulup. En ketum aynalara tebessümle bakmaktı… Esaret, özgürlüğe muhtaç olmak değil de, Yusuf’un Hakk’ı için sevmekti zindanları, Ömründe bir kez olsun yüreğime eğil de, Bak kendine kendinden ifşa et nihânları… Mehlikâ, bu ıssızlık bana senden yadigâr, Gözlerimin içine gülmez oldu mehtabım, Ruhum artık bedende öyle garip, müstear Kapanıyor kapağı, bitti ömür kitabım… Artık kendime bile yetişmiyor hitabım… Yusuf MESCİOĞLU 06.06.2011 Şiirime puan veren, yorum yazan, ziyaret eden tüm edebiyat defteri dostlarıma ve güne layık görüp günün şiiri olarak seçen Seçki Kuruluna Teşekkür ederim. Sevgilerimle. |