Ağustos Yanığıyüzümde yolunu şaşırmış bir gün ışığı ile doğarım doğanın kucağına göğsünden emerken sütünü incirin dikilir ocağıma mavi-yeşil kent siyah şalını örter üzerime kum saatinin dökülen her zerresinde o günlerden miras kalır Ağustos yanığı yüreğim dalgalanır acılarım yıkık burçların zirvesinde kulesine hapsedilmiş esaretini yaşar surlara tırmanır hüzünler kapısı olmayan virane kalesinde döner alınyazımın çarkı çılgın bir fırtınanın kollarında sürüklenir hazan yaprağı gibi ömrüm yeknesak hayatın yönü tayin edilemeyen yollarında kış zamansız çalar hayatın kapısını utangaç güneşini göstermeden kan kusar kızılcık şerbeti içtim der belli etmez acısını yaşlı bir sokak çalgıcısı lâternasında makber çalar mor tepelerde hüzün çiçekleri açar yüksek yerlere zamansız yağar kar mevsim sonbahar Saba35 |