DAHA ON İKİYE DEĞMEMİŞTİ EYLÜL SAATİ
- 1 -
özlemlerin yanağına kondurulmuş pembe, utangaç bir öpücüktü yaşam giyim kuşam hak getire bir kuru ekmek ve çökelekti azığımız dağların serin sularında yıkardık hayallerimizi rengarenk kır çiçekleriyle bezerdik sevdalarımız , henüz söylenmemiş türkülerimizin ardından uçup giderdi iz bırakmadan güzellerin saçlarına taç yapardık gün değmemiş hayallerimizden tozpembe çiçekleri bir gözalımı ötede kuzular meleşirdi kuşlar sevişirdi çam ağaçlarının kuytu köşelerinde bilirdik, görmezden gelirdik tarla kuşlarının bir öpücük düşü oynaşlarını çamlı dağların özgür nefeslerini çekerdik çocuk ciğerlerimize uçsuz uçurumlarda yankılanırdı özgür seslerimiz uzak iklimlerin gülpembe düşleri ateşlenirdi damarlarımızda daha nice bilinmedik yaşam kırıntılarından çiçeklenirdi ilk yaz sabahları her gün biraz daha boy atardık kıraç toprakların umarsız taze çam fidanları gibi serin dağ rüzgarları süzülüp giderdi tel tel saçlarımızı okşayarak soğuk karanlık gecelerde soluksuz kurt sesleriyle bölünen uykularımıza yorgan ederdik düşlerimizi -II- adımızı kirlettiler dönüp ardımıza baktığımızda aşkın çocuklarıydık biz güz yağmurları sızardı parmak uçlarımızdan yel alır, sel savururdu zamanı aldırmazdık açlığa, susuzluğa başımızı koyacak bir yastığımız yumuşacık yün yorganlarımız olmasın ne çıkardı yaşam dönek değildi o zamanlar eylül olmamıştı daha kıran girmemişti bahçelerimize taze gül gibi fidanlarımız sökülmemişti iri postal sesleriyle bölünmemişti uykularımız daha on ikiye değmemişti eylül saati bir gece alınıp götürülmemiştik izimiz yok edilmemişti rutubet kokan karanlık zindanlarda daha sönmemişti gözlerimizde fer tırnaklarımız sökülmemişti on ikiye değmemişti eylül saati -III- sen ey gül saatlerimizin saklı zindanlarında envayı çeşit işkencelerle ve acılarla lime lime edilirken etleri ve umutları törpülenirken acımasız cellatların ellerinde gözlerinde fer tükenirken azar azar bakıp da özgür dünyaya gülümseyen çocuk “ titre “ dediler bize sonra titredik ve kendimize döndük bu ölüme ilk yürüyüşümüzdü ateşli ve coşkundu kanlarımız ne olacaksa olsun dedik korkuya ve umutsuzluğa sarılmadık kara yılanlara sarılır gibi sırtımıza inip çıkan coplar ekmek arası acı biber sosuydu anamızın ak sütüydü çekilen işkenceler görmezden,duymazdan gelemediğimiz bir garip dünyanın koskocaman armağanıydı sanki o umarsız dikbaşlılığımız yalınkılıç dalmıştık düşmanlar ortasına çıplak ellerimiz ve yüreklerimiz en ölümcül silahlarımızdı ellerimizi kestiler önce yüreklerimizi söktüler yerinden boşa gitmez dedik sevdalarda öldüğümüz hani :” neden, niçin ? “ diyenler olur da bir gün yola çıkanlar olur hesap soranlar olur meydanlarda -IV- kör pusulardan uyandık zamansız uzayan gecelerdi filistin askılarında dem tutuyordu acılar parlak bir ay doğuyordu damıtılmış düşünceler üstüne sözcükler bırakıp gitmişlerdi anlamlarını ters yüz edilmişlerdi göz göre göre mecazlar aynalar kırılıp dökülmüştü yerlere yaşam, acı bir göz yanılsamasıydı kırık cam parçalarından yansıyan göz gözü, iz izi seçmedi uzun zamanlar gerçekler çamurlu bir ırmağın şaşkın balıkları gibi kör gezdiler aynı kurşunlar değdi körpe yüreklerimize boyunlarımızda aynı ipler ilmeklenip düğümlendi güllerden kan sızıyordu taze tomurcuk güllerden çürütülmüş tenlerimizdeki mor çiçekler ürkütüyordu leş bekleyen sırtlanları köşe başlarında kurtlar uluyordu ölümler kol geziyordu dillerin suskun sahralarında binlerce beden acılar içinde düşünceler özgürlüğün taze gül kokularını soluyordu -V- kolumuzu kanadımızı kırdılar demlendi cehennemin en bitimsiz acıları gönlümüzün saklı zindanlarında “anne “ diyemedik sustuk “kurtar beni baba “ diyemedik sustuk sustuk demlenen öfkelerimizin gölgesinde saklanarak “ bir gün “ dedik bir gün gelecek gülecek çocuklarımızın yüzü boy atacak özgür sokaklarda paylaşacak tüm mutlulukları doyasıya yani boşuna değildi öldüğümüz -VI- biz bu ülkeyi sevdik uçan kuştan, gül veren çiçekten topraktaki börtü böcekten daha çok sevdik biz bu ülkeyi sevdik canımızsa can, kanımızsa kan dedik açılmadan daha gözlerimiz öpüşmeden, dokunmadan gülce tenlere gün sabahlara dek sevişmeden çılgınlar gibi ve daha nice güzelliklerin doyumsuz tatlarına varmadan yumduk gözlerimizi her bir şeye biz bu ülkeyi kendimizden çok sevdik ………… 27 şubat 2011 samsun |
kuşlar sevişirdi çam ağaçlarının
kuytu köşelerinde
bilirdik,
görmezden gelirdik tarla kuşlarının
bir öpücük düşü oynaşlarını
Yazan yüreği kutluyor ve saygılarımla selamlıyorum.
Saygılarım..............