bigânemsoluksuz hırpalayan bir yağmurun avuç içime düşüşünde gece ürküyordum şehrime izlerken duvarımda asılı kalan antik bir saatin akrebi ve yelkovanında eriyen zaman kaşifliğinde ruhum takvimden devraldığım özlemi topladım yokluğunu kanatıyorum zamanın dar vakitinde kağıt ve kalem masamda bir de cümlelere sığmayan yokluğun çörekleniyor bedenime can sızım yokluğunda kanayan dudaklarımı Maramaraya siliyorum ıslak kirpiklerimi şemsliğinle kuruttuğum yâr sol yanımı şehr-i İstanbul’a dayayıp senli cümlelerimle daragacına astım şah damarımı sensizlikte kırmızının azmettiriçisiydim bir solukluk nefeste dilsiz suskunluğuma niyetlenerek gece vakti kefensiz " hicranı " mezarına defnettim. saat seni özlemeye beş geçiyor kalemim öznesiz yüklemler devrik 32 harf kırgın gecenin üzerine örtülen karanlığın içinde Ay’ın ondörtlüsü olar yâr’in koyununa girip sevda türkülerini ilmekledim sabah ezânına Marmara’nın tuzlu suyunu alıp meryem suresinde susma orucunda vuslat şehr-i İstanbul akan gözlerimden iki nefes arasında geçen sürede bütün renklerini taşıyan gökkuşağında ayak izlerini takip ediyorum sesin(m)e karışıyor o vakit ki şehr-i istanbul’a gümüş pullar medd-ü sena ederken ismine… yâr yokluğun(m) ıslak vaveylerdaydı martılar hüzne bürünük mavisi soluyor Marmara’nın gözlerimden yanaklarıma süzülerek yol buluyor gözyaşlarım. senin adın aşk cancağızım Şems"imsin söylesene yokluğuna nasıl dayanırım can sızım! çorak coğrafyanda ömürlük bir mülteciye giyindi yüreğim gözlerim ki gönüllü tutsak sarhoş yüreğimin yüreğinin sahibi olduğumu bilip zemzemimi kana kana içmek bir teslim oluş aşk Şems’in efsunlu gülümseyişi her zerrem sana adanmış aşk esiri senli cümlelerimi zikrettiren âşık bir sevdalanışın sevaplarındaki cennet ödüllümsün gel gitme bırak zamannn kısır döngüsü kum saatindeki dalış da kalsın ben kimliğini yitirmiş çıkmazlarındayım sen; kalemimin aşka dönük yüzüsün beyaz duvaklı kağıda yansıyan harfim dokunduğu zaman ellerin saçlarıma hüsnüyusuflar mor menekşe gelincikler yedi tepede coştukça coşuyor Haliç; asiliğini yitiriyor uysallaşıyor bedenim senin yüreğinin kıyısında can özüm sen ki öksüz küçük kız çocuğun acıktığında avucuna sığan ekmek gibi mukaddes yokluğunun bir dakikasını cehennem sayarken gönlüm sesin düşmediğinde düş mevzime dudağımda asılı dua oluyorsun fecir vakti Şems’in kuş tüyü ışıkları pencerene vurarken ben usulca sokulup nefesinin kıyısındayım düşüm de bile severken bereketli ellerin dilimin ucundaki dua ism-i nâzımın nedensiz gülümseyişimin sahibi can sızım hicrandan kalma sızılarımı gömerek geçmişe şehr-i İstanbul da yepyeni bir beyaz güvercin olasım var yanı başında efsanelerin sultanı şehr-i istanbul aşkının coğrafyasında bendeniz bir âşık"ım mavi duamın sihri gelmiş gözlerine saklanan Marmara gecenin en dar vaktinde gümüş pulların sıraya gelip mavil halıya asan Ay’ım Boğaz’a kaç kere misafir ettin(m) şehr-i İstanbul’un dizlerinde bir aşk yaradandan yine seni dilerim cancağızım yalınayak düşmüşüm avuçlarında açan sevda çiceklerine sessizliğim bile taçlandıran yâr"im bigânem yüreğimin tek adresi can sızım can suyum gordion 06/05/2011 |