ÖĞRETMENİN TİRADIkar yüzlü, deniz gözlü, güneş saçlı çocuk, soru yüklü gözlerini gözlerimden çek, her şeye yanıt bekleme benden, öğretmeninden. gerçi, öğretmenlik bilmek, öğretmek demek, ama bazen de bildiğini bir sır gibi gizlemek. örneğin nasıl anlatırım sana, nasıl açıklarım kardeşliği, dürüstlüğü, temizliği... vuruyorsa kardeş kardeşi düşmandan beter; dürüstlük utancından terliyorsa sözlükte ve temizlik aptallıkla eşdeğer tutuluyorsa eğer. nasıl anlatırım sana çanakkale’yi, kocatepe’yi? açlıkla beslenenleri nasıl anlatırım, nasıl, kulaklarımı yırtıyorsa çılgın kadeh sesleri (şehit kanı renginde şampanyalarla dolu) ve kokain tacirlerinin şarkıcı metresleri. ‘babalar’, akbabalarca çullanmışsa üzerine bu güzelim, bu vefalı, bu çaresiz toprağın ve sömürüyorlarsa hunharca kendi halkını; kar yüzlü, deniz gözlü, güneş saçlı çocuk, nasıl anlatırım sana ülke, ulus aşkını? düşlerinin mavisini karartamam, kirletemem, matemiyle inleyerek cenaze marşlarının; sayısını bildirerek fidan fidan kurbanların. suçlusunu söyleyemem, bilsem de söyleyemem bizi bize düşman edip kırdıranların. ankara’nın taşına bak, ağrı dağı’n kışına bak, acım büyük güzel çocuk, gözlerimin yaşına bak, sorma bana ne bu şiddet, bu rezalet, bu alçaklık; sorma bana bağrı yanık anaların feryadını; sorma bana ‘hilal’imin kaşları niye çatık? anıtkabir’e gitmeye, atatürk’ü görmeye ne yüzüm var, ne gücüm, ne cesaretim. önüme hainler çıkar, yolumu meczuplar keser “dağ başını duman almış” şarkısını boğmak için can atıyor ortaçağ artığı kara sesler. ve ben sana koşarken her sabah, dertlerimi pardösümle birlikte askıya asıyorum, bu dertler ki filizkıran, sense körpe bir tomurcuk. burukluğumu seziyorsan çabuk büyü, acele et, kar yüzlü, deniz gözlü, güneş saçlı çocuk. |
Yaşayan yüreğine selâmtelikler diliyorum Muhterem Hemşehrim..