(...33)Kayıp şehirlerin taşlarını heybesinde taşıyan bilgeler Işığı alınmış gözlere merhem diye Güneşler parlatır meçhul kalaycılarda Dönüp durdukça hüd hüd elleri boş Hep Süleyman olur hep ufuklar gözlerinde Eteklerindekileri döküp bakınca şehirler Neler kalmış bu güne diye Seçenekleri kalmamış hayatlar Menşe’leri kalmamış gülüşler, Aşkları kalmamış şarkılar, Oyunları kalmamış çocuklar, Taşıyanı kalmamış hayaller gördüler … başını alıp gitmek isteyen her şehri omzuna yasladı yaralarını sardı bilgeler yorgun şehirlerin müflis halkları hiç bilmedi şehrin arka sokaklarında taşladıkları bilgeler değil bilgelerin heybelerindeki şehirlerdi halklarıyla beraber “şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi Ey halkım gönderilmişlere tabi olun”* Ey halkım mabetlerin kıblesi kalmadı Umudun duası kalmadı Ey halkım kalmadı bahçelerin ıtırı Kalmadı yüzümüzün simaları Hüzünlerin ağlayanı kalmadı ey halkım! Ey Hayatları hayatlara hamil kadınlar! Ey hep yetim değerler saklayan erkekler! Bir adam bir kadını sevince “terlikleri kadar” Tüm anneler yargılanır sözün muhakemesinde Bir kadın, bir çocuk unutulunca kuytu sandıklarda Tüm erkekler tozdan dağlar olur bir’in muhasebesinde … Yitik şehirlerin başlarını heybesinde taşıyan bilgeler Dağlarında kaldılar nuh’un gemisinin Hep yağmurlu hep gözlerinde ufuklar … (* kuran-ı kerim 36/20) |
bilmem ne der
amma evin içi
şıpıdık şıpıdık deyu inler