BU ŞEHR-İ İSTANBUL Kİ…-İS- Bu şehir kartpostal şehri değil, yaşamak lâzım; Oluk oluk akmak lâzım çarşılarından… Öyle uzaktan bakmayla olmaz; Semt semt, sokak sokak, Bu şehrin havasını koklamak lâzım! Bu şehir karmaşa gelir içine girmeyene; Galata’dan Eminönü’ne yürümeyene, Sahaflar’da bir tozlu kitapla aynı düşü görmeyene, Sultanahmet’te bir öğle namazı kılmayana, Bu şehir anlamsız gelir gönlünü vermeyene! Bu şehir saate göre yaşanmaz, yekparedir zaman; Roma çağından sur, sultan çeşmesi ve apartman… İncir ağacının bile yeri, vakti yoktur; anlayın nasıl; Uzatır boynunu kabirden ya da medrese duvarından! Bu şehir yaşanmaz, tarihi yaşamadan… Bu şehirde ben, Laz Cemal, Arnavut Remzi… Terzi Agop, Mösyö Levi, Kürt Mesut, Boşnak Hamdi… Bir anadan doğmadık ama kardeş bildik birbirimizi! Birlikte dolarız otobüslere, birlikte çıkarız metrodan; Bu şehir sevilmez bir kalp gibi bir bedende atmadan! Bu şehir kartpostal şehri değil, yaşamak lâzım; Oluk oluk akmak lâzım çarşılarından… Öyle uzaktan bakmayla olmaz; Semt semt, sokak sokak, Bu şehrin havasını koklamak lâzım! -TAN- Rüzgâra bıraktığında saçlarını, Bahar gelmiştir! Dar gelmiştir yüreğe evler, odalar; Yan yatar denize hasretinden, Adalar vapuru… İki yakasına gül yağmuru Boğaz’ın, Yeşilin her tonuna leylak, erguvan; Evlerin saçaklarına mor gelmiştir! Bilirim ki, o saat; Ölüm her faniye zor gelmiştir! Emirgân, Kavaklar, Hisar… Ürpertir güzelliğiyle bir zaman Dalarız sükûnuna suların. Soğur bardakta çay; Sanırsın yaz günü kar gelmiştir! Ne zaman baksam gözlerine, İstanbul yıkanır haresinde. Gönlümün her paresinde, Hep o nazar, dalsam; Udî bir bestekâr, Nağmeler düşürür içime, Gül sesinde! Ne zaman öpmeye dursam al yanaktan, Gönlüme, Nedim gibi, Bebek’ten, Durma, ince beli sar gelmiştir! -BUL- Kimsesiz bir menekşe kalmış ayazda, Mos mos mosmor her yanı sis var sabahta. Bes bes besbelli üşüyor, pek perişan Yus yus yusyuvar olmuş bekler durakta. İs is İstanbul es es esniyor yavaş, Kal kal kalkıyor önce pis pis pistonlar. İç iç içe doğru dıştan içe baş baş, Yat yat yatıyor kimi öğleye kadar. Sus sus suskun dağlı yoksul dertli yorgun fos fos fosfor gözleri yaş parlamakta san san sanki kedicik çaresiz bezgin menekşem bütün gün el yakalarında |