Eflatun
Bir şiir vardı adı eflatun.
Küçük bir çocuk gibi annesinin elinden tutar O sokak senin bu sokak benim der gezerdi İstanbul’u. Yaramazdı da zilli! O minicik parmaklarıyla Koca koca taşları toplardı avucuna Hani olur da Olur ya bir adam annesine laf atarsa Atarım kafasına diye düşünürdü hep korkusuzca. Çok hınzırdı çok Mahalleli yaka silkerdi artık ondan Her gün bir komşu kapıyı aşındırır Eflatun oğlumun kafasını kırdı Diğeri benim mandallarımı çaldı Bir başkası oğlan mı kız mı bu? Anlayamadık canım der saçlarını yolardı! Çok çekti mahalleli anlayacağınız bundan çok... Bir şiir vardı adı eflatun. Bir gün o doğduğu büyüdüğü mahalleye Koşar adımlarla sanki soluksuz bir haber düştü! Feryat figan çığlık çığlığa. Ağlayan mı dersin âh edip göğsüne vuran mı Kendinden geçip elbiselerini yırtıp paramparça eden mi Ortaya karışık işte Her şey vardı anlayacağın İdrak’ı güç kabullenmesi zor bu gerçek karşısında! Neydi peki bu? Onca insanı deliye çeviren Ve her şey bittikten gittikten sonra değeri bilinen Bir şiir vardı adı eflatun Gözleri bazen mavi’ye yeşile çalardı Daha on dördünde akıllara zarardı Ekmek almak için evden çıkmış Bir kaç adam zorla arabaya atmış Kafası kesilerek! Tecavüze uğramıştı... 3 Ocak 2011 Adnan Bilgiç |