DİKİLİ
dikili’deyim
öğlen saatleri işleri biraz hafiflettim astım yorgunluğumu zeytin dallarına... daha dün, tarihi kale tık nefesti, pitane’deydim kalkıp ceneviz’den karesi’ye uzanıyordu, gördüm sırlarını dökmüştü kadim aynalara tarihin gelgitlerinde beraber yürüyorduk kendimde kendimi buldum bir ara, kazınca derimi ürperdim, yıkılan yapıtaşlarımı bir bir ördüm el yordamıyla o sikkeye bakarken eskidim, kumul bir yalnızlıkla daldım ufuklara ve uzak korsansı düşlerimi terkettim orada... çandarlıertesi yorgunluğumun dizlerime çöreklendiğini farkettim sonra ömrümün çetelesi alnımın ortasında birikiyordu keder çizgisiydi şimdi tüm yollar yüzüm tıraşlı; dudaklarım bakır çağıydı meğer, felsefe öğrenmeliymişim yontup mermersi katılığımı tarihe meyletmeliymişim açıp aklımın kapılarını şükür ki daha emekliliğime çok var... bugün günlerden cuma mandalina zamanı ak eller gözler renkli gökkuşağı bakışlı zeytinyağı kıvamında caddeler başucumda arkaik gül suyu kokusu ve hacı yatmaz belalar korosu hani, yalanın kol gezdiği demler... şimdi, çiğdem çay evi önündeyim sıcak çayımı aldım avucuma kıyıda yerli kediler ikircikli tepemde bir çığ topu muhacir martılar çığlık çığlığa geziniyorlar balıklar mavi bir şaşkınlık içinde gün ortası pul pul bir telaş ben şaşkınlık içindeyim ağlara kapılmışız ki, sarmaş dolaş... tam karşıda midilli taşkınlığıyla müphem çatal dilli bir şahmeran edasında doğu masallarından devşirme ki oynak, ağır kalçalı ve zilli sırrını suya vermiş gülümsüyor arada gri bir kabus olmasa köpükleriyle azgın mesafeler dalgalarıyla kızgın olmasa deniz bu saatlerde azizlik etmese yüreğim pervasız bir rüzgar gibi eseceğim o ışık seli eteklerine ama, gökyüzü bakıyor mosmor kan damlıyor bileklerime bulutlar titriyor, üstüme üstüme ku/duruyorum................... .................. işler de kesat çarşıda malum, kış ortası; kriz mriz şaraba vermiş kendini balıkçı tayfası ne olacak halimiz ne olacak halimiz bir dikili ağacımız yok buralarda ne gelen var ne giden in, cin top atıyor kıyıda... 10 aralık/2010-Dikili |