SEVMESİNİ BİL
akıyordu zaman
gösterip kıskanç aynasında öncesizliği ve sonrasızlığı yakıyordu alnımızı keskin sırlarını döküp aklımıza üşüşen fizik ve metafizik gelgitleriyle umarsız ve seçimsiz yaşlanıyorduk... sürecin içine doğmuştuk bir kere altımızda toprak fokur fokur güvensizliğe kaynıyordu üstümüzde gökkubbe çatırdıyordu bilinmezliğe ecinli bir yaşamın orta yerinde kalakalmıştık direniyorduk düzensizliğe el yordamı ile bize bir referans gerekliydi kendiyle her daim kavgalı sanrılarla sarmaş dolaş şizofren bir söylem ya da müzmin ağrıların ilacı pür matematik aklın kıyısında saltık bir ritüel belki tanımları bize ait nazik kılavuzlar gerekliydi kabullenimleri bizim eserimiz olan formüller yeni yollar açan paradigmalar, olasılıklar... belki de yazılmamış bir reçete... yoksa bu belirsizlik bitirirdi bizi sonunda... işin kolayına kaçanlarla zoru seçenler ayrışmalıydı nihayetinde farklı saflarda cepheleşmeliydi... ve madde denen ve mânâ denen denizlere atmalıydık kendimizi ham hamur yoğunluğunda o bildik çamur kıvamında yüzmesini bilmeden yüzmesini bilmeden... o iki deniz ki birbirine karışmamalıydı asla ama biz karışmak zorunda kalmalıydık BİRBİRİMİZE SEVMESİNİ BİLMEDEN SEVMESİNİ BİL... |