Yetmiş İki Kalibre Aşksöylemiştim oysa hem de üzerine basa basa yeknesak tufanları tanırım ezelden dağa karşı geri dönüşsüz aksi/sedaları o konuşmaz halbuki lâldir lisanı tamburundan kırıktır aşkın körleri karanlıktan iyi tanıyan olur mu ya da geceleri aynaya bağıran kendi sesini duymaz mı aşk bu güzellik habersiz kapıya konar mı? okumuştum bir yerde yazıyordu beş duyu artı sağduyu yoksa beş taş oyunu muydu? dikkat etmeli hem sorup hem cevaplıyorsan bil ki logaritmik bir yanılsamadasın o zaman oynadığında bir evcilik oyunu ve kendinden bozuktur sözümona o sevdanın akordu _kendi kendine oynanan kumar haram olur mu_ bir ömür yalamışım kelamını tozunu ya tutmuşum ucundan ya bakmışım ardından enikonu tek bildiğim şey hararetle öpüşünce toprak, oluşuyor da camlar ama, çok denedim ne kadar soğutursan o camları bir daha toprak olmuyorlar! _aşk bir kere konar kapıya gerisi hep birinciyi tekrar_ nasıl zor zamanlar da rok yaparsa şahlar her köyü kendinden bilir hani bezirgânlar _ki benim hâlâ gidecek yerim yok_ yoruldum artık bana üç beden büyüktür artık zati sıfatlı ankastre sevdalar... Tanrım boşa akan suya bile günah kondudurken akar suyun başında bile bulamamışım aşk denilen yitiği ki; kesilmiş kurnamın kurumuş ab_ı hayatı, nefesi var git yoluna gelincik suyun olmadığı yerde farzdır teyemmüm dedikleri... aşk elbet yer mekan zaman silah ayırmaz da ama, eğer ikram ettiği iki bardak çaydan sebep vurulmuşsan bu yalancı bir aşktır garsona amma vurulmuşsan iki gözden yetmiş iki kalibre o garsona o çayın dibindeki demin tortusu da, ona sarılan şekeri de aşktır işte ona amenna... ToprağınSesi . |