Senden Gayrı Devâm Yok
Ecel bile kıskanır kendisini canımdan
Visalsiz özlemlerle yanmak revâ’dır bana Sancı taşar sabaha cefâkar yorganımdan Sanmam ki senden gayrı bir can devâ’dır bana Gündüzlerim hafakan, geceler sanki makber Gönül ipim dolaşık, duygularım derbeder Biteviye yüzdüğüm belâ denizi kader Hayat sanki bir kambur, tâlih rüsvâ’dır bana Örselerken aklımı ayartması hevesin Çıldırtıyor ruhumu gaipten gelen sesin Haz duyduğum yangınım baş döndüren nefesin Sükûtun dinmez çığlık, dilin nevâ’dır bana Öz canımdan yakınsın, üryan sana sırlarım Ruh gurbeti içinde eriyor asırlarım Mahcupluk tandırında kan terler kasırlarım Gülşenimi kundaklar çıngı; hevâ’dır bana Sürüklendim arzunun selinde düstursuzca Mahremiyet bağına süzüldüm destursuzca Ak yüzümü boyadım karaya fütursuzca Benden sana kendimi; düşen şekvâ’dır bana Sürgünümü uzatıp koma beni kunutsuz Şaşkın düşer yüreğim kalsa bir an umutsuz Özümde muhabbetin çağlıyorken hudutsuz Âguşuna tünemek sanki pervâ’dır bana?!... Yûsuf’un meczup rûhu yâdında pervânedir Yangın içinde canım, âdap ne, pervâ nedir? Akla dargın yüreğim yolunda dîvânedir Hasrete hüküm giymek neden revâ’dır bana? Visal : Sevdiğine ulaşma, kavuşma ânı Revâ : Lâyık, uygun, müstehak Devâ : Çâre, ilaç, gıda Hafakan: Sıkıntı, kalp çarpıntısı, ıstırap Rüsvâ : Ayıpları açığa çıkmış Nevâ : Ahenk, ses, sohbet, rızık Şekvâ : Şikayet, aciz kaldığını ifade Âguş : Kucak, sığınılan yer Tünemek: Sığınmak Pervâ : Korku, çekinmek hâli Asır : Ortalama yaşayış zamanı, Kasır : Kusur işleyen, kusurlu Düstur: Umumi kaide, nizam Destur: İzin, müsâde Fütur : Zaaf, gevşeklik, dikkatsizlik Kunut : İbadet, taat, dua, şükür hali, Âdap : Usül, davranış kaideleri, yol, yordam |
Merhabalar,
Gerek anlatımıyla gerekse ihtiva ettiği temiyle birlikte ruhumda yaptığı çağrışımlarıyla etkileyici bulduğum eserinizi yapısal ve anlamsal olarak incelemek isterim. Yüksek müsaadeniz ve hoşgörünüz dâhilinde.
Açıklama :
1.Dörtlük : Ecel bile, ölüm bile kendisini men eder benden.Bana kendini lâyık bulmaz.Değer vermez bana öldürecek canımı alacak kadar.Bu nedenle hasret çekmek, özlemle yanmak yakışır bana..Burda sevgiliye seslenmekte; şair ama tasavvufi anlamda sevgili diye yerine koyduğu Yaradan da olabilir şiirin ilerleyen dörtlüklerinde daha iyi kavrayacağımı sanıyorum.Sevgiliye seslenerek tek çaresinin o olduğunu onun dışında hiçbir çareyi çare görmediğini ifade etmiş.
2.Dörtlük: Gündüzleri ıstırap yüklü, geceleri mezar girer gibiymiş, Seven gönlü öyle karmaşıkmış ki duygularından bile emin olamayacak hale gelmiş. Kaderini sürekli içinde bulunduğu ona karşı çıkamadığı adeta içinde yüzdüğü belâ denizine benzetiyor.Yine hayata olan sitemini ve bıkkınlığını açık ve net olarak dile getirmiş bu dörtlüğün son dizesinde resmen kambur olarak olarak görerek sürekli talîhten yana şansının olmadığını sürekli ayıplarını dışa vurduğunu bununda hayatının sırtında bir kambur oluşturduğunu anlatmak istiyor.
3.Dörtlük: Heves, istek ve arzularının aklıyla zıt yönlerde olduğunu bununda kendisini sarstığını, ruhunun çılgınlık sınırını aşarak gaipten sesler duyabilecek seviyeye geldiğini, Ama
Bu durumun kendisine haz verdiğini, sevgilinin baş döndüren nefesiyle adeta yangın gibi kendisini yaktığını anlatmış. Sessizliğinden, ses vermemesinden dolayı, kendisine ulaşmamasından duyduğu sitemi dile getirmiş ve bir sesini duysa kendisine bereketler, rızıklar yağar bu halde çorak, acınası ve çok bedbaht olduğunu anlatmak istemiş.
Evet, ilk dörtlükte ki tahminim yanlış çıktı. Şair tasavvufi anlamda değil bizzat gerçek anlamda sevgiliye seslenmektedir şiirde. Bunu da “ baş döndüren nefesin “ tabirinden daha iyi anlıyorum.
4.Dörtlük: Sevgilinin kendisine kendi canından daha yakın olduğunu, herkese sır olanın ona açık olduğunu onun her şeyi bildiğini, Sevgilinin ruhuna hasret kalmakla ömrünün geçtiğini gül bahçesine benzettiğini hayatının heba olmasının, yanmasının yine de kendisi için önemli olmadığını anlatmış.
5.Dörtlük: 3.Dörtlükte bahsini ettiği arzu ve isteklerine yine yer vermiş şair bu dörtlüğünde.
İsteklerinin peşinden kuralsızca, nizamsızca sürüklendiğini, nefsine hâkim olamadığını, Yine bu istekleri yüzünden mahremiyetin – gizli olanın sınırını izinsiz geçtiğini, bu durumun kendisini sevgiliye ifade edemeyecek kadar zora koştuğunu anlatmak istemiş.
6.Dörtlük: Yine sevgiliye sesleniyor şair bu dörtlükte bu sürgünlük halini sona erdirerek kendisini ümitsiz bırakmamasını onsuz asla yaşayamayacağını. Kendi içinde sürekli onunla muhabbet halindeyken onunlayken, birlikteyken ona söyleyecekleri çoğalmışken yine de onun sıcak kucağına sığınmaktan korktuğunu ondan çekindiğini anlatmak istemiş.
7.Dörtlük: Şair burada kendi ismiyle seslenmiş, bu haliyle sevgilinin ardında tıpkı kelebeğin ateşin etrafında döndüğü ona pervane olduğu gibi sevgilinin etrafında yâdıyla birlikte pervane olduğunu, Bu aşk ile mantığa, bilinçli düşünmeye karşı çıkan yüreğinin sevgili uğruna kendi aklını kaybettiğini ( Aşığın aklına düşman olmuş yüreğin aklını kaybediyor.) anlatmak istemiş.
Eserimizde derin çok derin bir aşk dile getirilmiş. Divan edebiyatının temasal işlenişini de hissetmedim değil hani açıklamasını yapmaya çalışırken orda da sevgilinin aşkından duyulan eziyet ve cefadan memnunluk vardı. Bitmesin isteniyordu bu cefa. Şairimizin bu eserinde de yer yer bazı dizelerinde bu çağrışımı yakaladım.
Şiirin türü murabbadır.Uyakların dizilişi ve konusu itibariyle bu sonucu çıkarttım.Nazım birimi kıta şeklindedir.7+7 hece vezninde yazılmıştır.
Uyak düzenimiz şöyledir :
Abab / cccb / dddb / eeeb / fffb / ….
––––––––––––––canımdan
______________ revâ’dır bana
______________ cefâkar yorganımdan
_____________devâ’dır bana
__________ makber
__________derbeder
__________ kader
__________ tâlih rüsvâ’dır bana
_________ hevesin
_________ sesin
_________nefesin
_________ nevâ’dır bana
____________ sırlarım
____________ asırlarım
___________ kasırlarım
___________ hevâ’dır bana
__________ düstursuzca
__________destursuzca
__________ fütursuzca
_________ şekvâ’dır bana
__________ kunutsuz
__________ umutsuz
__________hudutsuz
_________ pervâ’dır bana? ! ...
____________ pervânedir
___________ pervâ nedir?
___________ dîvânedir
___________ revâ’dır bana?
Uyaklar her dörtlükte değişmektedir. Tekerrür eden, yinelenen dize yoktur.
İlk dörtlükte canımdan / yorganımdan kafiyesinde ”a “ ve “ n “ sesleri yani bir sesli bir sessiz harf ile tam kafiye uygulaması yapılmış. Imdan – ekleri rediftir.
Yine çaprazındaki revâ – devâ …….. Kafiyelerinde de aynı şekilde 2 harf benzeşmesi ile tam kafiye vardır. Dır – bana …… Kelime bütünü ise rediftir bu dörtlükte.
Hemen hemen bütün dörtlüklerinde tam kafiye bu şekilde uygulanmıştır.
Birtane ististisna gördüm onu paylaşayım müsadenizle ;
En son dörtlüğünde geçen pervânedir / pervâ nedir? Kafiyesidir. Burada kullanılan mürekkep cinas örneği muhteşemdi.
Ancak bir yer var ki ;
Revâ kafiyesinin hem şiirin başında hem de finalinde kullanılmış olması kanımca ciddi bir hatadır hece vezinli bir eserde. Gözden kaçmış olduğunu düşünüyorum.
Dili ve anlatımı açısından bakarsak çok fazla Arapça ve farsça kelimelerin kullanılmış olması bence ağır olmuş gibi. Ben de kullanıyorum zaman zaman estetik oldukları ve şiirlere çok yakıştıkları bir gerçek çoğuda zaten artık yabancıllığını kaybetmiş halkın güncel dilinde kullanımına kadar inmiş olsa da mümkün mertebe en azından daha kabullenilmiş daha çok kişiye hitab edebilen niteliğe haiz kelimeler kullanılması daha doğru olur eserlerimizde.
Zamanımızda bile divanlara çok rağbet yok iken… bir yüz yıl sonra sırf dili itibariyle anlaşılacağının garantisini vermek ç ok güç gibi geliyor bana.
Kabullenmemiz gereken diğer gerçek.. dil sürekli gelişirken , sürekli metaforlara uğrar iken zaten günümüz dilinin şu an kullandığımız dilin bile kalmayacağı kesin iken …. Sakın yanlış anlaşılmasın bu sözüm sürekli gelişim içinde olduğumuz için. Sürekli yeni gelen yazar ve şairler bir öncekini eskittikleri için bunu söylüyorum. Bir anlamda da öyle olmak zorunda yoksa nasıl gelişir, nasıl o şair yazar kendini gösterebilir… İnşallah anlatabilmişimdir ne demek istediğimi… Geçen zaman ile birlikte dil değişir.Ne kadar engellemeye çalışsak da bu elimizde olmayan bir şeydir.Artık eski dil ile düşünemez oluruz.Yüzyıllardır var olan bir Yunus Emre’nin bir Mevlana’nın var oluşundaki sır bana göre düşünce dillerini dillerine yansıtmalarından ve bu dili herkesin kabul edilebilir, mantık çerçevesinden geçirebilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır.Düşünce dilini normal dile çevirmekteki yeti de tamamen şairin şiir idmanına, bilimsel, felsefi, psikolojik, vb.. bir çok bilim dalında çalışmasına bağlıdır.
Efendim bilgim, görgüm dâhilinde eseri incelemeye çalıştım. Yazdıklarımın yanlış anlaşılmamasını umut ediyorum.Nice güzelliklerde (daha Türkçe ağırlıklı olması özel ricamdır ) tekrar buluşmak dileğiyle.Emeğe ve engin gönüle saygılarımla.