Vuslat...
Vuslat…
İçimde yanan ateş gözlerimde kül olur. Ateş küle dönerken derdi yüzüme düşer. O an aklımda her şey kırmızı bir gül olur. Her nefeste varlığım ayrı bir hüzne düşer… Ben hazzını duyarken kalbimde esaretin, Ebedi bir sürgüne hüküm verirler yine… Kopkoyu bir karanlık ve ardından hasretim, Usul usul dokunur ruhumun her yerine… Azalan nefesimde değişir reng-i hayat. Düşlerin bahçesine yine yalnızlık iner. Kalbimde kopardığım bunca isyana inat, Ömrüme suskunluğun simsiyah rengi siner… Korkular kemirirken yaşamak hayalimi. Özlemini duyarım bir yürekte olmanın. Bir kenara bırakıp derde meftun halimi, Hayalini kurarım bir gönülde kalmanın… Damla damla bir umut birikir gözlerimde. İsmi aşk olan güzel yine çeler aklımı. Derde tutkun ömrümü sabırla gizlerim de, Yüzüm aşikâr kılar kalbimdeki saklımı… Ve bahçeme düşerken mevsimin ilk gazeli… Feryadını dinlerim her seherde bülbülün. Ruhumda tutuşurken Hüsn-ü Yusuf gazeli. Uzaklarda görürüm suretini bir gülün… Tutuşup gitmek düşer benimde kaderime, O an tek bir vuslata dökülür gözyaşlarım. Maveradan bir melek el vurur kederime, Ben şehadet lafzıyla ömrümü bağışlarım… Yokluğa düşer gönül aylardan vakt-i hazan. Mahşeri bir yalnızlık bulaşır gözyaşıma… Ömrüme son verirken alın yazımı yazan… Yalnızlığı sararlar kefen deyip naaşıma. Bülbüller sükût eder bakıp mezar taşıma… Yusuf MESCİOĞLU 13.05.2009 / 01.01 |
tebrikler.