Makam-ı Mahur’Çeyrek yüzyıl önce’ Artık biliyorsun tüm önlemler alındı kente giremez yasaklı bülbül... bu yüzden sabahın dördünde çıkan ekmeği alıp şarabın en hasını üretmek için düşerdik Emir Ahmet bağlarına içtimada beklerdi bir eli elmas uçlu camcı Metin mor gömleği antuvan yakalı Recai bir de o günün komiser yardımcısı bugün nerde? Bilmem kim... müezzine inat bir saba zemzeme şarkıyla yıkarken yüzümü kıvırcık marul gibi açan gülüşünü çatal karası üzüm parmaklarını bulup öperdim şimdi yüreğim kirece bulanmış yaaar! her yanım betona düşmüş nicedir göremiyorum sahi aramızda gezer miydi? Öter miydi ebabil kuşu kuşların başı aklından uçmuş... ’Çeyrek yüzyıl sonra’ Ne kadar yorgunsun değil mi? ne kadar gitmişsin arpa boylarında böğürtlen tozlarını silip üzümün güneşini elmanın kurdunu görerek... Oysa, daha ne kadar genç apoletli/mütebessim dikiz aynasından bir yerlere bakar gibi taşra fotoğrafcısındaki o yeşili çıkmış resmin... O gece, Yeşilırmağın kenarında bir sen bir ben bir de camcı Metin ne biçim içmiştik en doğurgan sevinçleri Emirahmet bağlarından yanımıza alıp Niksar’ın yollarına ne biçim düşmüştük... şimdi çoluk/çocuk sorumluluk derken ne kadar uykusuz kalmışsın değil mi? .. (1970 Merzifon- 1995 Ankara) Alp Altundal |
Saygılar