Dokuz Sekiz Ayrılık Makamıtaş plaklardan yoklardım saçlarının kıvrımlarını utanırdı içimin çocukluğu bakardım sana dik dik tutulmuşluğumdan öğle güneşi gibi alırdın gözlerimi hep kırmızıda geçmişimdir senden hatalarım ani frenle dururken önümde yaka paça çarpılmışımdır kaç kez sol şeritte kâh üzüntüden kâh sevinçten yaşamak ağrısı nefes nefes dağlarken ciğerlerimi ölmek için bile bir sebep olmalı değil mi? eskimiş bir söylencenin eskimeyen dudak payı yaşamak kadar ölümüm de sana bağlı... derkenarıma kazımışım bir kere,soluğunun adını hayat şansım demişim,bin kere kandırmışım amacımı talih olmuşsun fincanıma binlerce kere yıldız ülkesinin son baharı,son alkışı ölüm saymışım yokluğunu gönülsüz yürek kadar çıplağım sere serpe varlığın kadar sevda cambazıyım hasretine yandıkça ormanlarım kuruyorum topuklarımdan anla/sana bir yanımın çarpıklığı italikliği ondan göz torbalarım senin kamaşından büzülmüştür ben senin yadına bile eş koyamam irislerim hâlâ sen diye özlem yakarken ışığı çalınmış bir ampul kadar kesiğim karanlık odalarda sarfiyatım hâlâ sen diye özlem yakarken yazılıyorsun ya boyuna faturama gider diye işte bir tek dayanamam ona... kırık dökük sultalar eskirken avuçlarımda kafa tutan dağlara ateşim hissesiz bir başına kalabalığım kimsesiz bir adın var arzuhalimde başı sonu cümle/siz usandım artık bu kıyamet yaması cibiliyetsiz yarınlardan ey vefasız yetmez mi daha gel bir ağıt vakti sussun bu sensizlik... metamorfoz birikintileri sayıklarken rüyalarda kucaklayalım cepheden tüm umutları serelim,kaybedelim tüm geçmişi , el ele yarınların hasırında gel oynatalım ayrılığı, dokuz sekizlik buselik makamında... ToprağınSesi |
şiirinizdeki makam amcamı çağrıştırdı
kıvrak bir ritim dokuz sekiz ege de zeybek ağırlığının yanında teke kıvraklığı da var
sağlıcakla kalın