YILKI ZAMANIomuzlarımda dağınık yorgunluğu yaşlı bir atın menziller boşuna bekliyor beni. artık güz yelleri uçurmuyor yelemin bayrağını. allah aşkına, atın bu tükenmiş nazar boncuklarını. indirin dizginleri. nefesimin tütsüsünde, bayat arzuların kalp atışları, gözlerimin pencerelerinde kıpkızıl gün batışları. şaşmıyor değilim çılgınlığına sonbahar bulutlarının kanatları kırık kuşlar gibi salınmalarına aşağılara intihar edercesine. benim göğüm tarumar. yarının zavallısı ben. göksüz göktanrısı. duyurun şamanlara güz suyuna inanmasınlar, onu kullanmasınlar, çünkü güz’ün takvimlerde korkunç bir sicili var. hep bu mevsimde gelir haberlerin en beklenmezi, en karmaşık sorular da hep bu mevsimde sorulur. ya erişi ya argacı yetmez de, çileli bir ömür bezi bitmeden bırakılır. dudakları yakan bir makam olur ve sevildiğini sansa da sevilmez güzün yüzü ve ben soktumsa şiirime hep zordan soktum güzü. güz yol ayrımıdır. vedalaşma da, hesaplaşma da burda, kışın karını beklemeden örtmek için günah defterlerini. ‘geç’, diyor gaipten bir ses, ‘terazinin başına şöyle otur da, ellerin titremeden namusluca tart yükünü, gör kendini!’ gözlerim büyüyor, demek bir şeyin bitme zamanı gelmiş içimde gizlenen yorgun atın yılkıya gitme zamanı gelmiş. |
Teşekkürlerim ve saygılarımla.