Ateş Su Ve Küldün gece mehtabın kırık ay ışıklarını topladım çarptım dalgalarımı kayalara gökyüzünde dağıldım bulutların sesiyle umutlarda bekleyen maviyi gömdüm sabaha ben sönmeyen ateş sen bir yudum suydun içimde ve bir avuç kül kaldı geriye rüzgarda savrulan hani çok uzaklarda vardır ya hiç tanımadığımız sahil kıyıları hani suya atar insan bulduğu en küçük taşları öyle işte ben ise seni topladım sudan çekip aldım geri yakamozlardan gözlerini ellerini mavisinden denizin yüreğini aldım geri hırçın dalgalardan ılık ılık esti sam yelinde sevda gülümsedin denizin mağrur sularında ay küser gibi oldu gece dağılırken senin ışığın yükseldi gecenin içine çünkü yokluğunun zulmü sevdamın mühürü oldu ölüm acısı bile yüceleşti gözümde düşledikçe geceyi kısaltan anı hasretin bir kılıç gibi indi içime gözlerinde ki pırıltılarla ağardı gün boğdu beni ışığın geceyi yakmaya başladı içindeki yıldız kül oldu beden kül oldu yürek kül oldu ten yine böyle yanmıştı aşk hoşçakal derken bir kez ölürüm sanmıştım defalarca ölürmüş insan ve her öldüm sandığında yeniden doğarmış küllerinden şimdi hangi mavisin sen... |