Parmaklarım vuruyor gözlerime Azize
1)
Sana benim acımı alma dedim ağzına, Azize Sakın ha! … … … … … … … … … … … … … … … … Değmesin dudaklarına acım, kıyamam 2) Bir kanadım hep kırık, biliyorum Düşüyor hep yere… “Ne önemi var ki birlikte uçamadıktan sonra” demeyeceğim azize Önemli olan senle uçmak değildi Önemli olan sensizken de kaldırabilmekti o kanadı... Ah azize Ben seni her şeyden çok sevdim- mi sanıyorsun? Hayır! ben seni her şeyle sevdim, sevdiğimiz her şeyle sevdim.. Sen yaşamın üstünde değildin yaşamın içindeydin Sen dosttun azize, sen hevaldin, sen gule… Gidersen bir hayat gider benden ama bin hayat da gelir Bin tane sensiz hayat! Evet, sensiz… …de olsa, olsun be azize… Biz ayrılmışsak ne çıkar ha ikiye ha bine? Ne çıkar azize? Gerçek sevgi bazen vazgeçmesini de... Sen sevdiklerinle uyu azize Elemin de benimle uyuyor Kimdir şimdi daha şanslı olan? Seni benden alan mı? Yasından bana bir gül bahçesi bırakan mı? 3) “Yabancı” dediler benim için sana Oysa gerçek yabancı onlardı gözüm… Onlar hiçbir zaman dost olmadılar Onlar hep kurtarıcıydı(!) Kendilerinin bataklığından başkalarına rehberlik yaparak kaçanlar… Onlar kendilerini bir kapı olarak gösterdiler Oysa biz kendimizi onların yüzüne çarpıp çıktık… Ne bilirler onlar Azize ALLAH aşkına? Ne bilirler, soğuk merdivenlerde oturmuş iki gencin, gidecek kimsesi olmayışını? Onlar bir tuvalet kapısının ardında ağlamanın ne demek olduğunu ne bilirler? Varsa yoksa “yasa” ALLAH kahretsin Varsa yoksa kurallar… Oysa ne var ne yok diyenler neredeler? İnsana halini soranlar Dermanımı dağıttığım o sokaklardan gelirken acılarına Göz kapaklarımı seriyordum üşüyen kirpiklerinin üstüne Bunu bilenler nerede ha? 4) İnsanı büyüten sevgidir azize, insanı onaran aşk’dır. Sevgiler senin olsun, aşklar ise Songül’ün, Yaşar’ın olsun. Bir şehrin ortasında çığlık çığlığa birbirlerine sarılmış tüm sahipsizlerin olsun… Bunca şeye sahip olanların sevgisizliklerin tam karşısında Hiçbir şeyleri olmadığı için birbirlerinin olabilen tüm yürekli sevgililerin olsun. "Sana ne kaldı " diye sorarsan Dedim ya Herkes kendi şarkısını söylesin azize! Bizim şarkımız yeter bana “ madem bu kadar seviyordun, neden hiç söylemedin şarkımızı” diyeceksin Ah azize Ben şarkımızı söylemeyi değil, ben öğretmeyi tercih ettim Ben öğretmen oldum. Ücretini Rabbinden bile beklemeyen bir öğretmen! Ben sana daha ne diyeyim azize? 5) İnsanların çoğu mezarları bekler Oysa mezarları değil, yaşayanları beklemek lazım Ya yaşayanlar içlerinde koca bir mezar taşıyorlarsa? Ah Azize! kimin yüreğine başımı koysam bir taziye evi.. Şarkımız diyordum Azize Öğretmen oldum diyordum… Kolları olmayan bir öğretmen Çünkü ben kollarım olmadan da sarılırım hayata. O yüzden koluma sızı’yı sarmana gerek yok Sızı senin dostun olsun, en azından geçip gider seninle Bana kalan sensizlik olsun azize hiç değilse öğretirim insanlara Tutunduğu dalı bırakıp kendilerinin bir dal olmasını… 6) Bıraktım seni azize Hadi git… dağlarına git… Ape’nin evinin önünde çay yap halanlara.. ...Elif-Ba Oku çocuklara.. İstanbulu bir yumruk gibi yüzüme çarpan hayatın kederinde bırak beni Bırak azize Umrumda da değil aslında Senin dağlarındaki yetimlerle benim köprü altlarımdaki yetimler arasında bir fark yok Senin yetimler kurşunları kokluyor benim yetimler tiner çekiyor.. Senin köyünü yaktılar Beni köyüm yaktı Ben sende ülkemi sevmedim. Ben seni bu ülkeden de çok sevdim... Ben bilirim Gerçek ülkeler vatanlara değil. Gerçek ülkeler insanların yüreklerine kurulur Onların ise sınırları yoktur...Bürokrasisi ve iktidarları... 7) Akşamları herkes evine dönüyor azize Bense bağrıma dönüyorum Kusuyorum ha bire Ellerin saçlarımda Küf kokmuş battaniyelerle saçlarına sığınıyorum Beni ör azize Beni hiç çözme Beni giderken dağlarına götür- …me! Ah azize Bu nasıl bir telaştır?... Hangi evin oğluyum bilmiyorum Hangi kadın artık benim annem Babamın eve getirdiği pazar paketinin içinde iki elma var Biri sana Biri de dağlarına.. Ben elma bahçelerine yazlık site diken patronların arabalarının camlarını siliyorum kırmızı ışıklarda.. Hep esmerim azize Senin beyaz yüzüne öykündükçe esmerleşen bir ayrılık yüreğimin kapısını çalıyor 8 ) parmaklarım mülteci cesetler halinde... Uzun uzun baktığın: bunlarla mı yazıyorsun diye şefkatle tuttuğun parmaklarım Sana bakmaya kıyamadığım gözlerime vuruyorlar bir bir... Kıyısı olmayan bir denizim ben azize Sense denizi olmayan bir kıyı Bizi ne ayırıyor böyle bir bilsem ah Geçtim parmaklarımdan… Avuçlarında ellerim yerine kirpiklerim… o dağınık saçlarım… Ah azize.. Ah işte! ah… ah.. ah.. ah.. ah 19.08.2010 04:40 kıztaşı/ ist… KAYIPKENTLİ |
elleri neydi onun, o elleri gül salkımlarına çarpıp kanatan
sonbaharın riyası
ah arzunun o yıkık pençesi, seni duvarlarla örsem örülmezsin
çünkü sen kendi içinde kendine vurulansın
belki bir yüreğin haritasında çizilmiş gül bahçesi; belki de yine o haritada ölen afrikalı çocukların akbaba dikenleri...
içine dahada içine sızmış ve sona doğru başı ölüm süpüren yanılgının paçavra izleri... sur diye örülmüş...
birbirine değmiyor eller, değmeyen eller vücutta toplanmaz, ve yıkılır o beden kendi biçtiğinin döşeğine, sonra ne dersein bilinmiz... ve geçer sonra zaman çok zaman öyle anlaşılırsın rengine düşen o gövdeden, o yaşamdan....
belki de bildiğin tüm bütünlerin içinde tek eksilen; eksilenle yarım kalan; yarım kaldığınla başkalarını tamamlayacak olansın...
emeğe;
sevgiler
saygılar
selamlar