Rüveyda
eşgalin tuvalime gölge midir rüveyda
seni nasıl bir tasvire resim çizeyim gözlerini hangi denize benzeteyim şaşırdım fora yelken ummanları geziyorum ölü sular gibi en derininde ayan beyan mavi renk bir dünyada murdar sihirinde ab-ı hayat oldum yürek yürek damlıyorum hayatım sana biata meyilli mi rüveyda küçük bir çocuk gibi durmadan ağlıyorum tenin şeker pembesi pas rengi saçların sevinçlerimi gölgeliyor gün oldu matemi oldun gecelerimin engin bir barış yortusunda gizlenmiş yeşeren kadim bir baharı mi içiyorum çakmak gözlerinden yoksa şaşkın pusulalar önümde ben nereye gidiyorum rüveyda elini yüzüne koyma rüveyda o zaman kırılıyor dirayetim çehrende derin tebessümlerle uçuşur handeler öyle bir saadet hazzı ile eriyorum ki sana baktıkça mutlaka uyanıyor hayatın uykusunda yediverenler diyorum ki rüveyda madem ki barış sende seyrandır özüm sana kurban düşen refika olsun sakın acı bir hüsran sözü cıkmasın dilinden öksüzlüğüm tüm yeisidir zulmetinin alma ellerimden sen ömür tufanının arkasında gizlenen başak tarlası aysa’nın en bereketli toprağında yücelen titrek dağ gülü kıs dudaklarını rüveyda konuşma nasılsa vaktinden önce gelen bahara güneş kaldın her sabah katresinde ıslandığım ve rüzgarında alaz alaz yıkandığım akşamdan mayhoş düştüm demekki ondan mı acaba gergin tüle gerilişim rüveyda ah gururumu canımdan söken kadın müdavimi benim artık adresinin lâl dudaklarının ucuna taşındım bir salon bir oda çık deme bana sakın rüveyda Faruk Civelek |
güller ne çok kıskanıyor seni
bahar kokunu çengelle takıyor göğsüne sanki
bu rüzgar seni taşıyor ta yüreğime kadar
hangi renktin sen tuvalime düşen
saçlarından bir tel koptuğumda ağlardım
koşardım soluksuz o sokağı
kuşlar kanatlarını verirdi kalbime
ayrılık deme bana rüveyda
o zaman dağılıyor kalbim
inciniyor bütün düşlerim
mavilikten uzak
ve karanlık bir yeise uzanan