Bir şem, bir kamer:
Adam kessem
Kimse bulamaz bunca kelime arasında Ne büyük karmaşa bu Yolunu kaybeder en iyi iz sürücü bu hengamede Bakır leğenlerde buğday kaynıyor Tarhana serili damlarda kurusun diye Ay vakti tırmık batırıyor toprağa Şafak söküp bir an önce Tan ağarsın diye Ne kalabalık bir yağmur bekleyişi bu Herkes mi aynı bulutu özlüyor Bir ova bulsa damlar ya Dağlar bulutları hep korkutuyor Şahin sesleri geliyor uzaktan Kuzgunlar leş takip ediyor Kokusu geniz yakan bu hal Onları bu yöne sürüklüyor Rüzgar esse Şem parlasa Kamer yansa Bir yaprak kıpırdayıp Bir yerden bir yere yürüse Yörükler yaylalardan inerlerken Obalarına katsalar bu kalabalığımı da Araya karışsam ve Kaybolsam gök kubbenin altında bir yerlerde Çingenelere satılsa da olur Yok pahasına verilsin ne biliyorsa aklım Hangi evlatlığımın peşine düşmüşüm ki Verdiğim bu kalabalığı arkalayayım Üç telli sazlar Giyotinlerden kurtulmuş başlar Zehirli sarmaşıklara bölüştürülsün daha olmadı Ama bitsin bu telaşlı koşuşturma Dinsin sesler Yok olsun zamanın nalbantları Çakmasınlar artık çivileri tam da ortama ortama Batan battı zaten Sızım büyük Kadım bir şey sancılanmak Belam kendim olduğuma göre Hakkımdır bu ceza elbet Ama bu kalabalık O kaybolsun kara deliklerde Yarısına kadar içilmiş sigaraların Ucu yanık kağıtlarında Yoksa bu ses Kıyamete kadar uzar böylece |