Hep uzak kaldıkduvarlar aramızı hep duvarlar… yaşadım inan tarih iksirinden içerek sigara kağıdı inceliğinde kırık yaşamlar görerek gördüm inan yaşadığıma yetinerek bak esaretine içimin merasında bir Yörük çökmüş dizlerinin üzerine tramvaylı İstanbul sokaklarında kayboluyoruz inan birbirimize kuşku düştü aramıza yine ver yansın aşk kibrit çakımında ateştir ruhumuz ateşte yangın yeri kül cemaldir sonumuz har gönüllerde ağır borandır hüzün bıraktığı insan rayicinde teneşir külfetli içimlik semaverdir direncimiz merasında Yörük… tramvay semasında ne çabuk büyüdük tarih küçülterek büyüdük…büyüdük mikroçip küçülerek doldur-boşalt zaman çenginde ilkellik boşalır modernlik dolar modernliğin ağısında ilkellik boşalır ruhlarımıza ne ilkel olmayı becerebildik ne de modern şarabından içebildik başımız dönesiye dönüyor işte her şey bir dönencede sarışın bakar Bosnalı toplu bakışlar ağır kokar çip’li yıkımlar tiryaki bir tebessüm olur sol yanımda tutku Neretva da gün yüz yıkar akşamlara ağır bir koku toplu mezarlarda yüz bin kere bulutlanırım ayaklarına yüz yıkar ilkbahar acılara yüz yıllık koca çınarda iki günlük bitimlik otta “el eli yıkar el döner yüzü yıkar” unutma korkularımın boğumluk sürgüsü su azizliğe yaslamış koca umudu akıtır yaşama silip geçer zaman yine de ne varsa yıkılırım sana yıkılırım koca çınar gibi damardan bağlandığım toprağına yıkıldığın koştuğuna bir ayrılık vakti ilişmiş ki kavuşmasız tortuda Hersekte dilenci işler takvim yapraklarda alacakaranlığı bakışlarda lal kavuşmalar hikayeler Mimar Hayruddin 1566 Mostar köprüler Duvarlar öyle çok ki Köprüler bile tekler |