Musalla...Tutundu saçaklarından hayatın sallandı dörtnala atlıkarıncada çırpındı avazı çıktığınca kimse duymadı figanı kanımca sağırdı kulakları vadenin akıp giden... filizleri kurumuş çınarın muson yağmuru da ıslatmaz köklerini ecelin zehri damlamış kulaklarına çınlayan; /ölümün sesi/ kara bir ben böğrümde zonklayan kapı eşiğinden geçerken ayaklarım geride bıraktığım gizli bir sanduka içinde vasiyetim yaşadıklarım/yaşayamadıklarım kır saçlarımda döküldü avuçlarıma kâkülüme yapışan çapkınlıklarım affettiğim olduğu gibi hiç affetmeyeceklerimde var götürdüğüm kefen bezinde ak/tı düşlerim aktı mobilyalarım duy(g)um gibi hançerine yenik düş(tü)ğüm yezit zamanların ha bir eksik /ha bir fazla fark etmiyor günahların her gün titrer şakaklarım kapının gıcırtısında şizofren kırığı atılan dizlerime ağların gözlerimi bağlamayın zaten onlar ezelden kapandı gönül gözü ile çağlarım feryat- figan ah’larım pussun!… “korkak tavşan” gibi vicdanın _iade-i ziyareti yok bu gidişin_ iki damla göz yaşı bıraktım arkamda bırak onlar temiz kalsın kirletme yokluğumda ister el salla/ istersen yuh’la sonumuz! işte bu musalla… Ümmü AŞCI |
bırak onlar temiz kalsın kirletme yokluğumda
ister el salla/ istersen yuh’la
sonumuz!
işte bu musalla…
yaa güzeldi şiir