Al koltuğunun altına yüreğini…
Bir ben vardı bir de içimdeki diğer ben...
Bir sen vardı bir de içimdeki diğer sen... Yıllarım vardı bir senli bir de ben içli... Bir de diğer senli olan ben vardı ki perişan... Bir ben şaşkın vardı senlili yaşama... Unutulmaz acılara uğrak olmuş bir de ben vardı senli unutulmaz sevgiden kalanla... Unut diyen bir sen vardı ki ben perişan... Hayat bu sevdiceğim hayat bu ki yalnızlık şimdi baş tacı... Unutamamazlık iç derdi... Bir sevgiydi beni senli yalpalandıran, bir sevgiydi beni boşluğa atan, bir ömür ki şimdi yılları hasrete saydıran, bir sen ki önümde bir tasvir uzaklara baktıran... Böyle gider bu hayat sevgili sensizde gider ki bir uçurum kıyısı... Al koltuğunun altına yüreğini, bas basabildiğine, tabanlarınla, bütün kelimelerin sonuna noktayı koy, geceleri ağlamayı bırakarak düş gölgenin önüne, Bütün sevdiğin isimleri boş ver, istersen en sevdiğin ismi ez ezebildiğince gitmeseydin diyerek… Sadece ismin anlamına bak, ne kadar kanatacağın yerin varsa ki kanat, unut bütün sokakların darlığını, saçlarını avuçlarına al, düşün çektiğin acıları boşvermişcesine dünyayı, ağıtını al dilinin ucuna, ihaneti anlat kendi kendine, öğrenemediğin kısımlarıyla feryat et ki koyverdiğin anıları gölgenle kovala… Sevdiğin isimlerin ardında bir tekini bırak ki veryansın eyle geçmişindeki acıları, ihanetin bedelini ödeyenleri düşün ki hak etmediklerini sil at… Sil ki kendin de silinsin, adıymış, seviyormuş ki ihanetin bedelini ödet kendine kendi kanını koklarcasına, boşver sevgi denen oyuncak mızrağı, acıt kendini kendi kendinle… Zifir kokusunu tat yüreğinle ki ah olsun geçmişindeki saç teli kokularına… Sıkıştır koltuk altına sevdim dediğin ne varsa, bir boş bırak kendini taylar gibi koşuşsun özgürlüğe… Kalan kısa bir ömürse ki, bırak alsınlar onu da… Bir daha sevdim deme… Adı mı neydi... Boşluktu sadece... Mustafa Yılmaz |