karanlık çığlık
gözlerim kadar
dağınıktı odam da muşamba örtülü bu hayat benim üzerimde yaşar bedenimden taşardı adeta ben de onunla yıkanıp onda arınırdım dokunamadığım düşlerimden gözlerime sızan parıltılı yağmur damlacıklarını damıtıp tek vuruşluk bağımlılıklar icat ederdim kendime hiç erinmeden her sabah çamur içinde açardım gözlerimi o dere yatağında ki artık bataklığım olmuş içine çekmekte eritmekteydi beni liğme liğme toprak olmadan çamur olmaktı benimki her sabah ilk iş hiç uyanamamayı dilerdim her nasılsa daha sonra incecik bir mutluluk peydahlanıverirdi içimde zincirinden koparılmış uçurtma çocuklarının iplerinden gökyüzüne bırakırdım kendimi rüzgarın uğuldayan sesi yakıcı sıcak ıslıklara dönüşür ısıtırdı bedenimi bense güneşi arardım karanlık çığlıklarımın içinde gözlerimde bir çift paslı umut ellerimde kelepçe ercankişisi |