Kırk yaşıma.Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Tam iki yıl sonraya yazılmış bir şiirdir,
ömrümüz yeterse hoş bir anı olur, yetmezse hatıra kalır sevenlere... Bu arada dilerseniz şiirlerin amatörce çekilmiş "neyzence sohbetler" adlı videolarımı timsah.com, youtube.com ve feysbuk profillerimde izleyebilir siniz efenim, amatörlüğümü mazur görürseniz, dilediğiniz şiirinizi adınızı zikrederek okurum seve seve, elbette ücretsiz sadece fonda çalmasını istediğinizi müziği mp3 olarak bulun ve gönderin bana, bâki selamlarım ve hürmetlerimle... nmd
Kırk yaşıma…
Hoş geldin yeni yaşım kırk, Gel otur şöyle, tanışalım bir… Heyecanlıyım inan, İlk kez kırk yaşında oluyorum Efsane gibiydin benim için her zaman Ta ki bugün başıma gelene kadar… Ama bakıyorum şimdi, kayıp dişler Artan beyazlarım saçımda sakalımda Omuzlarım biraz daha düşmüş Zırt pırt ağrıyan belim, kararan gözüm Çok fena, fena çirkin duruyor göbeğim Ne bileyim, ne düşüneceğimi şaşırdım birden… Kırkından sonra azanı, Teneşir paklar derler ya, aman iyi mukayyet ol bana, Rezîl olmayalım kimseye bu yaştan sonra. Gözünü seveyim ha, büyüdü çocuklarım, Nasıl bakarım sonra yüzlerine? Uyar hatam olursa… Kişinin kemâli sende çıkarmış ortaya, öyle derler. Eee rehberimin, peygamberimin nübüvvet yaşısın sen. Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve alâ âli Muhammed Vardır ellet Rabbimin bunda da bir hikmeti. Babam kırkını doldurunca rahmetli, Ben on yedilik delikanlıydım yeni, afilli. Gerçi rahmetli o yaşta da cıva gibiydi, Güçlüydü kuvvetliydi, maşallahı vardı Laf aramızda ben de fena korkardım hani Ama söyleyemesem de, çok sever, sayardım Mekânı cennet olsun, şimdi daha bir özledim… Benim büyük evlât on altısına bastı, geçti beni boyu Küçüğüm, Ahmet Sadi’m on birinde henüz, Futbolcu olacam sevdasına az yer, az içer, zayıf. Fasulye sırığı gibi kerata, ama ceylan gibi koşar, Ne koşması, uçar haylaz, tutabilene âşkolsun. Hayatta ki en büyük kârım onlar, Allahıma şükür Efendi çocuklar, büyük nedir, küçük nedir bilirler. Allah’tan gerektiği gibi korkarlar ve severler. Büyüğü aksatmıyor namazlarını, gurur duyuyorum. Küçüğü boş vakitlerde top koşturuyor bol bol, Ama onunda gözü var hani, bazen benimle kılıyor, bazen anasıyla Eee kırk yaşım, böyle işte. Ben bıraktım serkeşliği, Alkol sigara sıfır, gece yarısı muhabbetleri de yok artık. Arada bir konu komşuya, eşe, dosta, akrabaya çalıp söylüyorum Bir de dinletiler oluyor seyrek, orada da kalabalık halka. Ticari değil yani, muhabbete, sohbete. Bana da iyi geliyor… Benim kitaplara ilgi varmış yavaş yavaş, geçenlerde Bir iki söyleşiye çağırdı gençler, gittim, iyi oldu Çok cevvâlleri var içlerinde, umutlandım geleceğe dair. Seminerleri bıraktım, yeter gezdiğimiz. Yazıyorum gördüklerimi şimdi, Epey biriktirmişim… Pek bir yere gitmiyorum derken, İmza günlerine gidiyorum mesela, isteyerek. Yazdığını anlayanları görmek, şaşırtıyor insanı, Ben kırk yıl ne eşime, ne evlâtlarıma ne de kardeşlerime Anlatamadığım onca şeyi yedi düvel uzaklardan Anlayıp gelenleri görünce hayret ediyorum her defasında. Bir tatlı sohbet oluyor ki, o farklı bir huzur Kardeşlikten, akrabalıktan öte sanki. Şu banka kredisinin bitmesine az kaldı, sağ selâmet bitsin, Sonra bir hacca niyetim var bakalım, sağlık eldeyken hazır. Lâf aramızda daha bir sakinim artık, huyum mu değişti? Aniden delilenmeler dönemi geçti gitti. Gülüyorum eski hâlime, acıyorum hatta. Gençlik işte. O zaman fark edemiyor insan hatalarını. Ömrün zor kısmı bitti mi? Yoksa zor sahneler Senden sonraya mıdır bilemedim? Hayırlısı. Yaşadık gördük, gerisini de yaşayarak öğrenicez. Varsa tabii daha ömrümüz. Şimdi sana az tiyo ver desem, biliyorum vermezsin. Ketumsun, cımbızla zor laf alınır senden. Ne diyeyim hoş geldin safâ geldin, Kırk yaşım, hayrolsun sonumuz… 13 Temmuz 2012 – Cuma / Kim bilir Nere? (12 Temmuz 2010 Pazartesi – İstanbul’da Yazıldı) |
hayat cok ilginc bazen