DİL-İ BADE-İ RENG-İ ZÜLF
dil-i bade-i reng-i zülf
Fesleğenler açtığında Ve Ellerime hüznü düştüğünde sabahın Senle uyunulmuş geceyi haramî bırakacağım Henüz uyuyor olan çocuklara Rüzgar güllerimi toplayacağım Ardından Sırasıyla Sana uçmayı heves eden Ve eski şairlerin yazdığı Vakur mısralar düşecek başucuma Sevgili Sesine akacak bu gün Tuna’nın suyu Eşsiz kokular uzanacak tenine Ve Gizemini söyleyeceğim sana sevmelerin İlişmeyeceğim kimseye Lahitlere sığmışlardan sonrasında İsimsiz kalmışların öncesine Aşk Aşk adındaydı tüm nidalar Şehrin gözyaşlarından önceydi Kimse bilmezdi bilenler öldüğünde cesetleri kefensiz defnedilmişti Nil Nihavent geceler ellerin nereye uzansam ellerin İşitsem ıslaklığında tuz buz sevmelerin Lemalara sığmaz anlatmaya ölümlerim Dil-i bade-i reng-i zülf Diyelim ki ölüyoruz yokluğun acınası hiçliği gözlerimizde İsimlerini söylüyoruz tüm unutulmuşların Liyakatsiz inançlarımız uzaklarda azlediliyor /isminle ismimle sır olabilsem sen varken gözlerimde/ Bakıyoruz sonrasında yoksa yalan mı Ateşi beklerken İbrahim Devri devranı nemrut’tu ademin Eskiydi zaman oysa aynıydı yalan /işte gece düşüyor gözlerimize şimdi sokulmak vaktidir usulca sinene/ Rint sakiden dert yanarken Hayyam şaraptan eserdi Elleri titrerdi ilk yanlışında ölümlünün sonra kan kokuyordu arkasında kalanlar Nisa idi faili meczup katilin ve leşi avuçlarında dolaşırdı gerçeği buydu aslında yaratılıştan ölümlü nefsin / izlemekteyim göğsünün ritmik titreyişlerini ve sen uyumaktasın sevgili/ Zul demişti ilk önce anlamsızlığın bilmecesini düşündüğünde Üstelemişti sonra ya hak olan ölüm bu değilse Lavinya dedi sonra seni sevmekte ben ölümlülerin en yoksuluyum Fesleğenler açtığın da bir buse-i ahu kondurur musun kurumuş tenime |