KUAFÖR TUNCAY
Çekmeceye oyuncak bırakmış oğlu için,
Usturanın, fırçanın, makasların yanına… Kıl toplamış hırkası; cilvesi ya bu işin… Akşam dırdır edecek. Ne demeli kadına? On yaşında başlamış çıraklığa bir heves, Hakaret,küfür,sopa… Böyle girmiş hayata. Yetimlik kucağında döverek sevmiş herkes, Kolay mı usta olmak böyle bir zanaata! Şu rahmetli babası, fakirin oğlu fakir, Tuncay üçüncü kuşak, asırlardır fukara… Çalışmak yol mu sanki? Ülkede yanlış fikir… Biraz çırpın debelen, sonra da gir mezara! Umudu çabuk kesmiş sahici bir huzurdan, O gün keder az ise mutlu olur durumdan. Canını sıkmaz boşa, alıştığı çamurdan, Kiralardan,vergiden,adaletten,yurdumdan… Evi küçük çok şükür, sahibi pek insaflı, Sokakta değil; lakin yuvasızlık ince dert… Fazla mıdır istese dört tekerlek cafcaflı, Yetmiyor dört kişiye şu külüstür mobilet. Yerleri temiz süpür, tezgâhı sil akşamdan, Havlular kuru olsun, aynalar da lekesiz… Yarın yine aynı iş; payın buymuş yaşamdan, Sabah gecikme Tuncay, dükkânın önündeyiz. Bereket var ki bu gün, dükkânın önü mahşer… Bir de düğünse eğer, Tuncay’ın yüzü güldü. Herkeste bir acele… Bir kıpırtı beraber… Ne oldu arkadaşlar? Ne demek Tuncay öldü! Hayal olmalısınız, bu gün gerçek olamaz. Hayat bu kadar zorken, ölüm böyle kolay mı? Susun, ne olur susun! Öykü böyle kalamaz, Akıbet ölüm; ama şimdi ölen Tuncay mı? Vay yetim çırağım vay! Bak saat sekiz buçuk… Ne zaman koydun çayı,ne zaman durdu kalbin? Ekmeğin sıcak daha zeytin de al; kalk çabuk! Son müşterin o muydu, Azrail’e ne dedin? Oyuncağı unutmuş akşam ki aceleden, Mobilet bozulunca yine dolmuşa koşmuş. Yarın kaçmıyordu ya, alırdı çekmeceden. Nereden bilirdi ki, akşamın ardı boşmuş. |
Olanca gerçekliği ve acısıyla; hayatı resmetmişsiniz mısralarda.
Sağlıcakla...