İmdat Freni
Acı kalırsa geriye yaşadığın hayattan,
Yaşam sızlatır seni soludukça havadan. Lanet taşarken dışa büründüğün tezattan, Bin maraz doğurursun içtiğin her devadan. Bırakmış gibi işi koskoca şu kâinat, Dert olup ardın sıra sanki seni kovalar. Bir gün olsun yorulmaz, yemin etmişçe inat… Sende takat tükenmiş; elde bir tek dualar… Ellerin bileklerden bağlıyken sıkı sıkı, Düşünmek kalır sana: Nerede büyük hata? Eğerken başı yere çare bulma merakı, Asılır bir taraftan boynuna sefil yafta. Ne dost kalır yanında ne de azılı düşman, Artık o düşman da sen; yanında ki dost ta sen… Elbette geçer hayat, olsak ta her gün pişman, Ah insanlar olmasa! Bir de dünü bilmesen… Yaratsaydı en baştan Tanrı bizi bambaşka, Yaşar mıydık acaba, yine dert yine tasa? Sorgular tuhaflaşır, hayat yaptıkça şaka, Kimisi senin gibi; kiminde altın kasa… Çaresiz sarıl dostum, bir avuntu ipine, Bu yüke sen yetmezsin sırtlanır elbet kader. Biz sürüyken ölelim, yamyam yaşasın yine, Ahiret babamızın… Bizlere bol bol yeter. Treni kaçırdık mı, almaz mı şu son vagon? Çekse birisi şimdi tutsa imdat freni. Koşsak yetişir miyiz yakınsa ilk istasyon? Ne olur demir raylar durdurun şu treni! |