Vesikalı yârim.
“Eski Mahalle Muhabbetleri - 2”
Sende mi aynı şeyi soracaksın şimdi? Bir değil bin değil, her gelen sorar aynını. Yok nasıl düşmüşüm bu yola? Yok kurtulmak istermiymişim? Yok bir sevdiğim varmıymış? Utanma, çekinme sor hadi… Ne o, sustun birden. Utandın mı? Ben anlatayım sen dinle bakalım. İçersen buzdolabında soğuk bira var, bana da aç bir tane, ben de üstümü değişim. Sağolasın, afiyet olsun canım. Ortaokuldaydım daha, neyin ne olduğunu bilmezdim. Ama iri yarı kızdım ha, diriydim. Erken serpilmişim, Okulda hocalar bile başka bakardı bana, mahallenin esnafı desen öyle. Orta ikinci sınıfta başladılar peşime düşmeye Kavga ederdi mallenin delikanlıları, yerlerdi birbirlerini benim için kimi gözüme kimi saçıma laf atardı, kısa değildi böyle o zaman, belime kadar sarkardı. Bi piç Erol vardı, dolmuşçu. Boşuna dememişler piç diye. Mahallenin belâlısı Orhan’ın adamı. İlk ondan duydum ayıp sözleri, “yavrum yerim o kalçaları” Demişti ilkinde, nasıl utanmış, kızarmıştım. Koşa koşa gittim eve, ağla ağla. Ama hoşuma da gitmedi değil. Sonra göğüslerimden de ilk o bahsetti. Kızardım başlarda, ama sonraları, gözüm onu arar oldu yollarda. Kocaman hani filmlerdeki kadınlar gibi hissettiriyordu kendimi bana. Ne zaman çarşıya gitsem, onun dolmuşunun geçmesini bekler Bin bir bahane ile oyalanırdım yollarda. Babam ve komşular anlamasın diye de yürürdüm yol boyunca. Gelirdi sonra, dolu olurdu bazen araba, Ben beklerdim, o görürdü zaten Eliyle işaret ederdi, bekle gelicem diye. İndirir indirmezde müşterileri gelirdi hemen. Nereye gideceksen ben götürürüm der di ama gitmek isteyen kim? Vururdu arabayı dağ yoluna. İlk sigaraya onla başladım, ilk birayı da onla içtim. Sonra. Sonrası tahmin ettiğin gibi işte… Evlenicez dedi, kandım bende ve iki hafta sonra kaçırdı beni. Bi köye gittik önce. Ertesi gün gösterdi gerçek yüzünü. Önce sarhoş oldu, sonra sardı kuruyu, hem ırzıma geçti Hem dövdü saatlerce, bayılmımışım… Sabah uyandığımda bağlıydı ellerim, Üzerimde leş gibi kokan bir sarhoş, gidiyor, geliyor. Ödüm patladı, bağırdım, ağladım, kurtulmaya çalıştım. Yalvardım bırakın diye, tükürdüm, ısırmaya çalıştım. Adam başladı vurmaya, etrafa baktım, iki serseri daha sıra bekliyor Bi ara piçi gördüm para aldı adamın birinden ve gitti… Ne o dinleyemeyecek misin? Anlatmayayım istersen? Sonra sermaye oldum işte. Parayı veren ilk pezevengim Sinan’dı. Beş sene çalıştım ona ardından pavyona şarkıcı oldum. Bir tane de çocuğum oldu o şerefsizden… Pavyona geçince değişti işler, güzel elbiselerim, bi sürüde âşığım oldu Parası da iyiydi hem, ortamı da. Lüks oteller, villalar, mâlikaneler. Yatlar, katlar, mücevherler seriyorlar önüme. Yirmi yaşındayım düşün. İyi iş yapar oldum, nâmım yürüdü. Zengin bir sevgilide buldum. Kaset yaptı bana. Satmadı pek ama şöhretim, havam arttı. O gavatta sıkıldı benden, ev almıştı bana sözüm ona, palavraymış Sonradan kovunca başından kaldım kızımla beraber tek başıma. Döndüm tekrar pavyonlara, çare yok. Diploma yok, paramda yok. Kapısına gidecek kimsem yok, eve dönecek yüzüm yok… Ya böyle işte. Gezdim memleketin her yanını. Kızı bir ablam vardı, pavyon emeklisi, tövbe etmiş onun yanına verdim, her ay gönderdim parasını. İçer misin bir bira daha? Böyle işte genç adam. Geçti mi merakın? Film gibi dinledin ama hayat böyle işte. Gülmüyor kader herkese. Ulan yine uykusuz bıraktın beni. Saat on bir olmuş. Yavrum sen bak keyfine, ben uyuyayım biraz. Patlak gözlerle gitmeyeyim işe yine… 05.24 – 2 Mayıs 2010 / İstanbul |
Ve dramatik bir konu.
Tebrikler.
Yüreğine ve kalemine sağlık.