Muhtacım Sana!
Duruyorum ben,
karanlık bir kaldırımda yalnız bir taş ve adın ve sessizlik konmuş dilime içindeyim ama sen girmiş benliğime; varlığım uçsuz bir çölün ortasında yok olmak üzere olan bir su damlası kadar muhtaç sana; hiç bu kadar yok olmadı zaman bana. yorgunum, sık sık rüya görüyorum gibi, yalnızlığa dalıyorum; anladığımdan başka her gecenin karanlığında yine sana kalıyorum, acılar içerisinde değil, sessizlikten ölüyorum. Yok oluşun başında durdu yüreğim, istediğim kadar değildi becerebildiğim; bir bir dökülen yıldız kırıntıları kadar kaldı gecenin içerisinde benliğim, ağlıyor aslında herşeyi gördüğünü sanan hayallerim, istediğim her varlığın üzerine koyup, istediğim birtek sensin. Kapısı açılmaz oldu,, yüreğimden kilitli gözlerinden dilimli bir an kaldı; ama bu ne beklediğim, ne bulduğum, sadece sonsuza kadar istediğimdi, aslında, aslında seni sevmeseydim; şimdi benliğim dağ, hayallerim çakıl taşları yüreğim volkan oldu. Git artık desem, benliğimi bırakıp hayallerimden gözlerini istesem, o hep seni beklediğim sabahın güneşle kuçaklaştığı yerden; yine gelmessin, yine ben yok olan bir hayalin peşinden, ıssız gök yüzünde yalnız bir kuş gibi yeni, yeni çaresizlikler çıkarırım yüreğimin derinliklerinden, ve koskoca bir yalnızlığa dalan yüreğim göz bebeklerinden bir küçük umut beklediğim. aslında yaşayıp duruyorum, yiyorum, içiyorum yürüyorum, koşuyorum, bütün bu insanların arasında hergün yeni uğraşlar buluyorum, ama her akşam birtek sana kalıyorum, birtek senin hayaline yalvarıyorum, günün ilk ışıkları ile bana kal benim ol diye uykuya dalıyorum. 11 NİSAN 2010. Nihat BAĞCI |