Eskişehir
Küspe kokusu ayrılırken fabrikanın bacasından,
Sabahın ilk ışıklarında kesme şeker olma korkusu pancarlarda... Süpürür küçük mahallelerinde gençliklerinin önünü yaşlı kadınlar, Kıra düştüğü çimeni uyandırır, O eski şehirde... Eskişehir’de... Kemerli köprüler Porsuk Çayı’nda, Altından sandallarla geçerken mey-saki-dem denklemine tutuştuğumuz... Bahçeli-munis yüzlü evler Şeker Mahallesi’nde... Ve bahçelerinde meyve ağaçları, Büyük çocukların küçük çocuklar aşırsın diye diktikleri... Akşam olunca evlatlarını sokak oyunundan sıcak yüreklerine çağıran anneler, O eski şehirde... Eskişehir’de... Çukur Çarşı... Eski balıkçı mezatı... Nuri Bey Çiftliği; Kontra-pedal bisikletiminle Büyümekten çılgın gibi kaçarak saklandığım sığınağım... Yürüyen merdivenler Esnaf Saray’ında... Oyuncakçıların önünde istediği oyuncağı Hiçbir zaman alamayacak çocukların salya-sümük ağladığı dükkanlar... Kat kat çocukluğum... O eski şehirde... Eskişehir’de... Gidenle kalan arasındaki o bencil hasrettir hep bir yanı, Bir yanı yalnızlığımın müsebbibi... İçimde hep kesme şeker olma korkusu Her ayrılışımda o kentin bacasından... Sanki varoluşumun tek kanıtı... Hırçınca sevişen bir aşık gibi karşılar yüreğimi ayazı... Yıllar evvel yitirdiğim yüzüm var orada... o eski şehirde... Eskişehir’de... NisaN 2010-EkmeK aRası şaRaPNeL-iLker |
biraz nostalji
biraz hüzün
geçmişle gelecek arasında bir çocuk
ne güzeldişiir
yüreğine sağlıkşair .