Dilsiz(?) Mezarlar…Şiirin hikayesini görmek için tıklayın ...Efendiler Efendisi (sav) ne güzel buyuruyor :’ Lezzetleri acılaştıran ölümü çok hatırlayın’ ...
...eskiler de ne güzel söylemiş,’ Nasihat istersen ölüm yeter.’ diye... ...Mezarlıklar bana hep çok şey anlattı ..anlattı da belki ilk defa kalemi bir mezar başında elime aldım..varlığın yokluğunu duydum ruhumda ,bir mengenede kıvrandı bedenim ve anlamsızca boşluğa doğru savruldu ruhum...ölüm,en büyük hakikatti aslında ,her ne kadar hatra getirmeye çalışmasak da... ..................................................................................................... ..Bu şiirimi ;uzun bir aradan sonra ’suyun ağladığı yer ’ Kerbela’yı anlatan şiiriyle aramıza dönen ,kıymetli dostum Mustafa DOĞAN başta olmak üzere ,tüm dostlarıma ,gönlü Hak sevgisiyle dolu olan tüm gönüllere ithaf etmek istiyorum... ...Rabbim ,Kutlu doğum Haftasını yaşadığımız bu günlerde ,Efendimiz(sav) hürmetine hayır adına yaptığımız dualarımızı makbul buyursun,sıkıntılarımızı gidersin ve kabre iman ile girmeyi nasip eylesin bizlere .(amin..amin..amin...) Bir mezarın başında, düşündüm ahvalimi, Soğudu birden her şey, buz oldu sanki bana! Toprağın derininde kaybettim hayalimi, Hiçbir şey çare değil, varlığın yokluğuna. Babasının kabrine, bir genç kız şöyle yazmış: ‘Bu gencecik çağımda bırakıp gittin beni!’ Neylersin ki Kaderi, Yaradan böyle yazmış, Kim ister terk edip de gitmek sevdiklerini! Dünyaya sığmayanlar sığmış dar bir alana! Kimi bir yıl yaşamış ,kimi ‘yüz’ünde ölmüş. Ecel de gülümsüyor, hülyalara dalana. Hayat çöl ortasında serâb olan bir gölmüş. O an bütün acılar, çöküverdi beynime! Maziyi hatırlayıp ,pişmanlığa büründüm. Yaptıklarım yığılıp bir dağ oldu önüme, Fersiz kaldı dizlerim, sürüm sürüm süründüm. Ölüm gelince bakmaz; figâna, gözyaşına! Bu hakikatle birgün, geleceğiz yüz yüze. Nasıl da kapılmışız, dünyanın telaşına, Hiç gece olmaz gibi, sarılmışız gündüze. Dile gelse konuşsa,şu karşımda yatanlar! Hangisi işlerini ,tamamlamış da gitmiş. Nasıl hesap verecek, hırsına hırs katanlar? Zevk-ü sefâ sürenler, bilmem ne elde etmiş! Uçup gidecek bir bir ‘benim’ dediklerimiz! Omuzlarımız düşüp, boşluğa yaslanacak. Anlamsız görünecek, eremediklerimiz. Öte alemden bir ses, ‘gel’ diye seslenecek! Ufuklarım karardı, öylece kalakaldım. Gözlerimde ‘gelecek’, nokta kadar küçüldü! Sorguladım kendimi, daraldıkça daraldım. Oysa ömür dediğim , solmayacak bir güldü! Neden, mânâ hep sözde;telaffûzda aranır? Sûkut nedir, anlatır; sorsak belki duvarlar. Söz hükümsüzdür bazen, dudaklara dolanır! En çok konuşanlardır,dilsiz olan mezarlar… ……………………………………………………………......…mürsel emre doğan , mart 2010..istanbul |