ERBAİN GECELERİ/8/ZULÜM/
"Hiç olmasa gözlerini bıraksaydın bana Ortadoğulu yaralarımın sargısıdır onlar."
gönlümüze sürçmüş bir dilin yassı ile kuruttuk toprağı, yağmura ihanet ettik. kuşlarımızı zorla secdeye yatırmak istedik, daha alnımız kıbleye gelmeden parçalandık. uğrunda öldüklerimizle dirildik. hayatın anlamlarına derin anlamlar çökerttik. ekine ur düşüren tanrıların yasaklı kelimeleriyle büyüdük. ama hep başladığımız yerdeydik. kemiklerimize kadar sokulmuştu ihanet. etimize zafer niyetine kazıtılan sonbahar yapraklarıyla cellatlarımızın peçelerini indirdik... soyunmaya yüz tutmamış ölümü benliğimizde tohumladık. kara çukurlarda üstümüze örtülen kara çalıların ellerine düşürdü bizi hayat... yasak meyvenin tenine şarap döktük, günahlar damıtsın diye. biz iyiliğe sela verirken kötülük sefil bir yargı ile kanattı düşlerimizi. ölümü başucumuzda salyaladık, bedenleri beyaz bezlerle süsledik, tepeler üzerimize üşüştürdük, yarpalı ayın hüznü ile gömüldük. 40.gece rahmeti kudurttuk zulüm ile, çığlıklarımızı halepçe’ye düzdük, filistin’in zeytin ağaçları arasına yığılmış çocukların kurutulmuş eşgali ile, fillerine binmiş kara adamların tahtlarıyla, mezopotamya’yı öldürdük. toprağın narin tarihi ile gömüldük. toprak ki: her ölüme döşektir,her bebeğe beşiktir, her şehide saraydır: özgürlüğüne barut ve yüreğine sevgi sıktıkça. güneşin heba ettiği biz çocuklar... annemizin yasaklı göğüsleri arasında başka annelerin göğüslerine aç aç baktık... dişlerimize et değecek diye günleri nefesle kirlettik.... kulluğumuzu pazarlığa çıkaran vebali yüksek kaydeli adamların eliyle, yaşamın,yaşamsız hudutlarında gezindik... sefalete bir söz düşürdük ki sözümüz karanlığımıza rehber oldu... toprağı eli sapanlı çocukların sabırlarıyla doldurduk, rahmete kucak açmış bu zulmü bir ben bilirim, bir kucağını kemirdiğim toprağın kraliçesi annem, bir de beni aydınlatan güneş bilir....... |
tebriklerim yürekten
kutlarım kaleminizi
selam ve saygılarımla