Elinde Bir Manolya Var Gibielinde bir manolya var gibi misafirini beklerken çatlayan dudakların. müsadenle unutuyorum şimdi bunları ya da herşeyi. adımlarımı hızlandırsam diyorum - zamansız olur. meteoroloji yarın yağmur var dedi, koşarak geldim desem - amansız olur. ama tuhaf bir peri kokuyorsun. ipe çamaşır dizen teyzelerin o iplerle kendilerini asmalarına benziyorsun öğlen vakitleri. yani ölüm gibisin. belk de birkaç antidepresan hapı. ben hep şüpheli bir paket gibi bırakıldım kapına ah. sen beni hiç görmedin. başımda hep bir imha ekibi. tek şahidim,cebimde sana hediye etmek istediğim çok eski bir Pulp Fiction bileti. bana kalırsa küçük bir çocuk uyumuş omuzlarında yıllar önce. büyümüş. günah olmuş. bir kelebeğin serin havaları gördükten sonra, kozasına çok fena yamuk yapması gibi. şimdi sana doğru gerilirken zaman. yol üzerinde öldürdüğü kadınların kalbini oyan bir caniye benziyorum ben de. "yalnız olay mahallinde ikinci bir kalp bulundu" diyor telsizdeki tuhaf ses. belki de zaman. bu da benim işaretim olsun diyorum sana gitgide yaklaşırken. yani kalbini olay yerinde bırakmak. çünkü istese de, istemese de birkaç kere ölebiliyor insan. rüya gibisin daha çok. bir keresinde; ellerimizi havaya kaldırmışız. ve istedikleri gibi hiç kımıldamıyoruz. gözlerin zaten mail. bana yeter. gözlerin su katılmamış mektup. peki bu kapalı kalp ameliyatlarındaki yağmur ne diyorum? neden ıslanıyoruz? ve neden aramızdaki iki adımlık mesafe bu kadar kuru? hem bizim ölülerimizden başka neyimiz var? istedikleri gibi, hiç kımıldamıyoruz. sonra ne oluyorsa sen bana azıcık gülüyorsun. bileğime sekiyor neşter. beni vuruyorlar. gerisini ölüydüm hatırlamıyorum. gerisini çok aşıktım hatırlamıyorum. ah şimdi kapındayım. dudaklarım suratımda bir çöl gibi duruyor. sana yakışmayan tüm cümleler dilimden uzak, hepsinin sürati beş karış. kapıyı açıyorsun. ve artık senin dışında hiç kimse saçını çiçeklerle örmüyor. |