HASBİHAL--N.F.K.Anısına-- Düştü dağıldı her şey,ortaya çıktı gerçek; Sessizce bekle artık kim gerçeği görecek. Gerçeği görmek hakikatti,âmâ baktık hep; Vâde doldu,ölümden kaçmaya yaltendik hep. Kimler uslandırır bizi Üstad,şu hayat mı; Yoksa her şeyimizi bir anda kaybetmek mi? Bir coğrafya katledildi,seyrettik dehşeti; Göçüp gidenler:Kadındı,çocuktu,bebekti. Sanat seyircileri olduk hep yurdumuzda; Ne yürekten kahrettik ne de düştük feryada. Şark’ın koynunda oyuncağı olduk Garb’ların; Gayrı kalmadı yüreklerde yeri vicdanın. Meğer ecdadın o pak alnı şu zeminde Boşuna kanadı,hâlâ kanar en derinde. Faziletin duygusu insana ağır gelir; Lakin niçindir bu,Hakk yürekte değil midir? Düşmedik mi biz bu yola kalpta Mevla ile; Sonumuzu kestiremedik hep ezilmekle. Fakat’’cemiyetin kirlenmiş rahmi cesettir’’ Dedik;ama bilemedik çaresi de nedir! İstikbal,kalıpları secdeye bırakmaktır; Ne göklerdedir ne alemde akıllardadır. Şaşmaz bu hakikat,bildiğin her üsluba sok; Aşka yanmak gayedir Üstad,aşkı bilen yok. Öyle bir tehlikedirki sineler,renkler boş; Ecdada koşanların yürek yerleri bomboş. Ağlamak çare değil bilirim,sızlamak hiç; Ne demişler:’’Şehadet bir şerbettir tat ve iç.’’ Durup düşünmek yok,başlar omuzdan düşmekte; İnsanlar hergün toprağa göç ettirilmekte. ’’Yaşamanın gayesi belli,kim bilmeyecek; Ye’sin zincirini yıkıp,koşmak gerekecek.’’ Bilirim şimdi öyle demektesin orada; Lakin hâyâsız insanlar hâlâ koynumuzda. Boşluğa düşenler hissizdir,hareketsizdir; İslam’ın sancağıyla ölenler dipdiridir. Hayrete düşmek kolay,inkâra daha çabuk; Girecek sineden ışıklar,açılsa oyuk. Ben sineme bağlamışken ışığın kökünü; Azmedip,İslamın dününü ve bugününü Tevhid bayrağıyla yüreklere dikecektim; Ama kendi içinde leş kesilen ümidim, İnsanları gördükçe perişan olmaktadır. Oysa bu milletin azmi,yurdunda katır, Kazma,kürek,balta ile Garb’a kafa tutup, -Allah(c.c)’ın hidayeti ile yanıp tutuşup- Şu yeryüzünde herkese azmi göstermişti. Oysa Üstad,o insanlar azmini tüketti. Parsel parsel edilmiş dünyanın üstünde, Vefaya yer yok,zinalar herkesin dilinde. Ağlayamam,bilirim bende ye’se düşerim; Çırpınırım ten kafesimde, dara düşerim. Ama fışkırırım bizlere kalan azminden Ve doğarız İslam’la hep beraber yeniden. Alemde ziyâsız beşer,karanlığa düşer; Karanlığa düşenler,ziyâyı tüketirler. Bunu bile bile hâlâ hergün düşmekteyiz O karanlıklara ki,asla çıkmaz sesimiz. Sesimiz sendin,kulağımız,duyuşumuz sen; Ah!..Bir anka gibi külünden doğsa yeniden, Senin gibi duyan,senin gibi düşünen kul. Ama şimdiki insanın değeri yalnız pul. Nerde o’’Kaldırımlar’’ nerde o sonsuz’’Çile’’ Şu sözlerim dahi kifayetsizlikleriyle, Baş eğmekte tepeden tırnağa sözlerine Ve kalıplardan boşalsam ansızın kalbine; Duysam toprağın altındaki ruhunu dahi, Anmasam hiçbir şeyi bana yalnız bu kafi. Artık ne yâr gerek bana ne de bir yâristan; Bana her nefes gerek yâristanı yaratan. ’’Yokluğun potasında ruhları erir aşka, Dökülür varlığın kalıbına başka başka.’’ Evet,Allah(c.c)’a koşan salihler böyledirler, Her duyuşta her hissedişte şekillenirler. Biliyorum kalbin ve ruhunda böyleydi, Her nevi nur ile gözyaşların sellenirdi. Şimdi gel görki,gözyaşın akmasını bırak; İnsanlar akın akın çirkeflere koşarak, Kul etmek istemekteler kendilerini hep; Kul olan insan kul olmak’çin nedir sebep? Görmediğine mi inanmaz bu Ademoğlu; Yoksa daha baştan mı çizmişlerdi bu yolu. Madem insan gördüğüne inanıyor hemen, Kendi varlığının sırrına baksın yeniden. Sorarım:’’Kaç ton odun gerek şu güneş için; Yahut kaç delil alabildiği nefes için?’’ Akıla taptıları için akla karşıyım; Akıl ve yüreğin bir olduğu saflardayım. Evet Üstad evet,ne olursa olsunlar, Alemde en değerli varlık olan insanlar; Kalbindeki’’şüpheden putu’’kırarsa şayet, Elbet birgün beklenmedik bir an Üstad,evet Elbet birgün onlarda Hâk dinine koşacak: Elleri,yüzleri ve kalpleri çatlayarak. Vaadi gerçek olacak Allah(c.c)’a hamd olsun; Rabbin naciz kulu Üstad’ın ruhu şâd olsun. GÖKHAN ÇAKMAZ |