RUH TUFANI...
Geceyarısıydı...
Ruhumu, gökte yıldızlara çivilenmiş İşkence çekerken gördüm Lanetler yağdırıyordu ölümlüler Gökgürültüleri duyulduğunda... Binlerce kalabalığın arasında Kulakları sağır eden Sessizlik de neyin nesi? Bu yalnızlık... Bedenimin penceresinden Hayata doğru baktım, Buğulanmış... Güneşi perdeleyen bulutlardan Kaybettiğimizi sandığımız ışığı Ceketimizin astarı içinde Aramaktan vazgeçip, Yerin dibine özenmişiz Ve bu kadar nefret edip aşağıladığımız günahı Aynı zamanda arzulayan Kaç ruh vardır yeryüzünde? Mazoşist nefsimin, Burnunda halkası, Elinde tasması... Kulaklarımıza fısıldayışı mefistonun, Sinsice sırıtışı Her yenildiğimde kendime... "Ben" dediğimde Şimşekler çakardı gökyüzünde Yıldırım düşerdi benliğime Ne olduğunu anlayamadan Yeniden, Şeytandan daha yetenekli bir günahkar Doğar ve büyürdü içimde! Faust çaresizliği ruhumuzdaki... Hamlet gibi kuşkucuyuz belki hala, Macbeht gibi içimizi kemirir, Yüreğimizdeki iktidar hırsı Belki paskal gibi aklımızı gere gere Deli olmalıyız, Bir adım sonrası Dahilikten daha kıymetli, Aynalı baba ile buluşmalıyız Hayalin derinliklerinde... Şimdi çürümüş baharlarımı bekleten rüyalarımı Çekip içime doğru, Cabilsa şehrine doğru yola çıksam... Mezarlardan bile yükselen bir mevsim varsa eğer İçimde yenilgilerle büyüyen bir zafer vardır elbet... |