sarı hüzün
sesin boğuluvermişti
sessizlikte kısacık kestirip saçlarını sarıya boyattığın o yağmurlu gecenin sabahı mum yerine hüzün yakmıştın yüreğime en çokta duvarlardaki o güneş bakışlı devrik çocuk yandırdı göçebe çadırımı yandım onunla külüm bile tarumardı bir çırpıda unuttum kelimeleri yüreğimin ateşine saldım sense taze yaralarını saramadan bir bozguna daha uğradın gözlerin titrek bir mum alevi gibi anlamsız izler bıraktı dehlizlerime devr i lale bile olsa çiçeğin açmıyor açamıyordu ki zaten döküp gitmişti kanatlarındaki tozu hiç uçamayasın diye celladın. hep mutlu olabilesin diye göz yaşlarımı bıraktım küçük balkonlu soğuk odadaki kırık ranzaya hiç mutlu olamayacağını bildiğim halde. |