ESKİ HANElim de kaldı son dal, düşerken ellerine, Bilsem kaç hayal gömdün, kaç servinin dibine! Adını akşamlarda, ölümle eş anarken, "Gönlümün gözü çıktı!", güllerimiz kanarken... Bir hayat ki, heyelan, mütemadiyen kayan; Bilmezdi çocukluğum, ne ihanet, ne isyan. Tanıdım ihaneti, su yürürken dalıma, İlk günahım, sen oldun, sen girdin vebalıma! Hangi rüzgar atmıştı, nereden gelmiştiniz? Kendi denizlerim de, dalagalanırken sessiz... Olmazdı senden önce, ne koşu, ne telaşım, İki yakama bile, küçük gelirdi başım. Hiç bir sokak bilmezdi, nasıl dönerdim eve; Nasıl şeydi bu sevmek, öldüm ben, seve seve... Biri çıkıp getirse, rüyada ki atımı, Sürsem deli düzlerde, gönül saltanatımı... Görsen, hayret edersin, nasıl kemale erdim, Şimdi benzim sapsarı, bir mum gibi eridim... Bir gelip kaldırsa, sırtımızdan bu dağı! Bu zamanda gerekmiş, meğer bir dert ortağı. Ben de görememiştim, düşmeden bu yollara, Kuşlar bile konmuyor, gördün kuru dallara! Geçti çiçek zamanı, bitti gülün harmanı, Kesildi, son yokuşta, dizlerimin dermanı. Dolunayı başımda, gezdirirdim bir zaman, Kucak kucak serperdim, güneşi yapıp harman. Gönüller açmak için, anahtarı var dilin, Baç alırdı bakışım, dişinden her güzelin. Yüzüm de bir tebessüm, kalmış bende sevdandan, Geçti yolum bu akşam, unuttuğum bir handan... Hayrettin YAZICI |
Dolu dizgin tozlu yollar aşıp uçsuz bucaksız gökyüzü ve altında bir handa yorgunluk gidermek gibiydi özetle.
Siz zengin şaire gönül dolusu saygılar..