HAYAT BUSESİSözden saray yapmak mı, şiir dediğimiz şey, Uçsuz bir kamışlıktan, eline düşen bir ney. Boşlukta salınırken, sesimiz avaz avaz, Sesin, sesim de ölür, çıkınca keskin ayaz! Bilemem; maharet mi, kendi sesine koşmak? Eğer öyle olsaydı, kutsanmazdı konuşmak. Derin öykülerini, dağ bile söyler dağa, Senin derdin anlatmak, güzeli çağdan çağa... Bir başına tüneyen, olur uğursuz baykuş, Düzlüklere aldanma, gerçek hep, iniş-yokuş... Yalnız yaşayan kuşlar, gagalar kendisini, Nicelerini gördüm, dinler kendi sesini? Bir yay gerekli olur, ok atmak için bile, Kendini kutsayıp da, asma sakın zembile. Eğer Havva olmasa, kalmazdı Adem adı, Meyveler bahaneydi, Havva’da buldu tadı. Gökkuşağı renginde, görürken bu hayatı, Hepimiz biniyoruz, siyah-beyaz bir atı. Gönlümün marazı var, kalamaz asla yarsız, Bana bir yürek göster, sızısız ve yarasız! Gelirken kamışlıktan, derin, ince ney sesi, Doğarken ve ölürken, kalır hayat busesi... Hayrettin YAZICI |