5
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2456
Okunma

Anadolu’ya doğru çıktım yola,
İki hırçın kadınla kol kola.
Kadın dedimse
Yoktu cisimleri
Sadece isimleri.
Bir kolumda "Hasret",
Diğerinde "Vuslat"
Bakalım akşama
Yolumuz nereye varacak.
Güneşin batmasına yakın
Tuz Gölüne ulaştım.
Ben bu gece
Burada konaklar,
Çadırın yanına birde
Küçük ateş yakardım
Keyfimde yerinde olursa
Ateşten sıçrayan
Kıvılcımların peşinden
Hülyalara dalardım.
Güzelim Tuz gölü,
Suzuzluktan adeta
Olmuştu bir tuz çölü.
Ay’da biraz önce
Tam tepeme durmuştu
Sanırım dolunaya da
Beş gün kalmıştı,
ve bembeyaz tuzlar
Maviye çalmıştı.
İşte bu gece ay,
ışığını ödünç verecekti.
ve tuz çölü de
Bana yarenlik edecekti
Önce bir ateş yaksam,
İyi olur,
Çünkü birazdan hava
Ayaza çalar ve
iyice soğur
Gerçi olsun, Samanyolu da
Benim battaniyem olur.
Sonra, kurarken çadırımı,
Çakmak için kancasını
Yerden kaldırınca bir taşı
O zaman gördüm işte
o şaşkın hayvanı
Hey gidi tesbih böceği
"ne işin var bu amansız tuz çölünde"
diyecek oldum..
Tesbih böceği de bana dedi ki ;
Hiç tesbih böceği der mi?
Demez tabi,
Ama benimkisi
Deseydi hani ;
"Bana bak; uzun saçlı adam
hadi ben bir böceğim
ve yolumu şaşırdım",
"Peki ya sen ?"
"Bulamadın mı ki
Mutluluğu bir sevda gölünde
Gece vakti sen ne ararsın
Bu ıssız tuz çölünde ?"
Bak sen şu böceğe
dilide balta gibiymiş.
Anlaşılan oda dertliymiş.
Bak böcek
Böyledir hayat
Bazı insanların
Yüzü az gülecek
Ama çoğu hayatta
Hep kahır çekecek.
Bir gün gülse yüzümüz
Peşinden gözyaşları sel olur
Gelir o gülen yanağı vurur
Karnımda çok açtı
Yaktığım küçük ateşte
Bir çorba kaynatmıştım
Ama canım çok sıkkındı
Öylece bırakmıştım
Tesbih böceği bu, durur mu?
Yarenlik edecek ya sözde bana
"Hey dostum ne düşünürsün,
Kaldır kafanı bak şu göğe
Nasıl da parlıyor ay ışığı
Boşver, değmez üzülmeye
Çal şu çorbana kaşığı"
Haklıymışsın be böcek,
Serin havada çorbamı içtim,
Biraz olsun, dertlerimden geçtim.
Hava iyice soğudu
Ay’da neredeyse
Üzerime düşecek
Samanyolunu üzerime
İki kat serersem
Sanırım ancak yetecek.
Neden sonra
Böceği unutup
Uykuya dalmıştım
Uyandığımda bir hayli
Tuzlara bulanmıştım,
Bir gece,
Tek bir gece
Çıkıpta biri,
Kulağıma fısıldasaydı
Belki de sabaha değil
Hayata uyanacaktım
Bir cesaret
Şu samanyoluna uzanıp
Adı mutluluk olan
Bir kaç yıldız tutacaktım
Ben sabahı gördüm ama
Gece ayazı bana yaramamış.
Daha da kötüsü,
Bizim tesbih böceği
Sabahı çıkaramamış
Ah be küçük böcek;
Ne vardı şimdi ölecek
Daha çok sözüm vardı.
Benim sana söyleyecek.
Ben bu Tuz çölünde
Bu gece de kalacaktım,
Seni bulduğum taşın altına
Sana yuva bile yapacaktım.
Sonra da o yuvanın hatırına
Sabaha dek sana ağlayacaktım.
Hissettin halimi
Peşin peşin
Öldün değil mi?
Kurtuluşun yok anlatacağım
Kimbilir,
Belki de yarım kalacak
Boğazım da bir düğüm
Sadece ağlayacağım.
Olsun varsın dinle bakalım;
Ebediyen kaybolsam
Bu ıssız Tuz çölünde
Şu koskoca Ay
Dolunaydan beş gün eksiğiyle
Her gece üzerime kapaklansa
Bütün gücü ve haşmetiyle
Tuz çölünün ,
İster kuzeyinde İster güneyinde
İşte yeterince Derin bir yerinde
Gündüzleri kavrulsam güneşte
ve geceleri titresem de en serinde
Güvendiğim dağlara kar öyle bir yağsa
Hatta geçit bile vermese bütün yollar kapansa
En ağır hastalıkları bana verseler
Göğüs gersem hepsine
Sırtımdaki hançer yaralarına
Derman bulamasa kimse
İşsiz güçsüz,
Beş parasızda kalsam
ve hatta, küflü bayat ekmeklere
Yutkunarak da baksam
Üstüne birde ,
En çok sevdiklerim
Beni terk de etse
Üstelik
Bütün zamanlar boyunca
Burada konaklamış
Ecdad aşıklar dirilse
Biz de çok ağladık evlat;
Direnmek nafiledir diye
Karşıma dikilse
Direneceğim ben,
Yine de direneceğim.
Her gece böyle ölsem de
Her sabah inadına dirileceğim
Bütün dallarım kırık ta olsa
Ben,
Ağaçlar gibi ayakta öleceğim.
28 Ağustos - 3 Eylül 2009
Muzaffer Alper
5.0
100% (1)