Belki
Belki,
Kavruk yapraklı, kabuklarını böcekler kemiren ve ince köklerinden gövdesine su yürümeyen bozkırdaki cılız ve şekilsiz ağaçlar gibiyim şimdi. Belki bir zamanlar, Umutları olan diri bir tohumdum. Toprağa düşecek, önce yeşerecek dallarım yaprak yaprak olacak ve etrafıma bereket saçarak sevda meyvelerimden bal damlayarak yaşayacaktım Belki de memleketin Bereketli tarlasından bağından Killi,çamurlu humuslu toprağından Serin yaylasından ve bozkırından Güneşi yolcu eden sıra dağlarından, Şafakların söktüğü kumsallarından Durgun akan, can katan çayından Şelalerinden dökülen azgın suyundan Buz gibi, şifalı göz göz pınarlarından ve yemyeşil ovalarını Kıvrılarak geçen ırmaklarından Hayata kök salacak, Anadolu erenleri gibi ölümlü yaşayacak ve ama öldüğümde, ardıma ölümsüzlüğümü bırakacaktım Belki de bana Avanos çayının çamurlu suyu Zelve vadisinde kaybolmuş Kadim kavimlerin çileli ruhu Toprak altında tarih olmuş Bizanslı askerin sorgucu ve onu vuran yağız Selçuk’lu er’inin bronz ok ucu bir garip tılsımlı güç katacaktı Belki ben, Çivi yazılı Hitit kil tableti ve o tabletten bu güne ulaşan vasiyeti ve bu topraklarda ilk kez çömlek yapan nasırlı elleri ve her menzilde at değiştirip haberi yerine ulaştıran neferi Kervansaraylarda konaklayan Finikeli tacirin hesap defterlerini ve o kervansaraylarda aç ve yorgun seyyahlara mercimek süzen kilercileri Gönül potamda eritip beynime kazacaktım Belki de hatta, Munzur dağındaki buz katmanında Zilan deresindeki maktul kanında Klikya denilen bölgede yitik bir bimarhanede bin yıl önce tecavüz edilen yetimin korkulu bakışlarında İskender’in önüne kattığı Galat’lı hamile kadının karnında iskit’lerin astığı urartu bakiyesi köylülerin esir edilen çocuklarında Yaylası her yıl el değiştiren Yörük kavmin yıkılan umutlarında Haksızlık ve zulüm nedir kavrayacak... ve ölene dek barışı kovalayacaktım Belki ben, Değirmende un hakkını Çoktan yıkılmış bir su arkında , su hakkını Göz dikilmeyen yetim hakkını Memelerini eşit dağıtan anaç kedinin süt hakkını Kovanda petekleri paylaşan Arıların bal hakkını Öyle bir öğrenecektim ki... Ölene kadar adil olacaktım Belki de ben, Buğday tarlasında başağı, Nar çiçeğinden çıkan meyvayı Kuşların etraflarına yaydıkları hayat tohumlarını Tırtılın girdiği koza’dan Kanat kanat kelebeğin çıkışını Ağzında bir yem, ufacık karıncanın Kaybolmadan yuvasına varışını Öyle bir gözleyecektim ki... Ömür boyu üretken ve verimli olacaktım Belki ben, Bütün tarih boyunca Bu topraklarda yaşayan ve sevgisini her koşulda yüce gönlünde taşıyan Eren’lere imrenecek.. ve sevgiye meftun olacaktım Ben hayata kök salacak, Anadolu erenleri gibi ölümlü yaşayacak ve ama öldüğümde, ardıma ölümsüzlüğümü bırakacaktım. Belki de, Ömrüm olsaydı Herkesin sabah selamı Gün içinde iki çift işe yarar bilgece kelamı Gece rüyalarında erişebilecekleri düşü ve uykularında bir huzur gülüşü olacaktım.... 01.11.2009 Pazar Muzaffer Alper |
Siirinizle bizi zamanlari ve mekanlari, insanin ic ve dis dünyasini asan bir yolculuga cikardiniz.
Siiriniz de derin essiz bir özlem haykiriyor, sanki kac ömür daha yasansa erisilmesi gerekenlere erisilmeyecek ve bu özlem hic bitmeyecek.
Özlem ve sevgi dolu bir yürekle Memleketimizin ana kucagi gibi bize verdigi güven ve sefkate yaklastirdiniz. Insanligin özü olmasi gereken hak ve adillik duygusunu hatirlattiniz. Bence bu "Belki" olanaklara siz zaten ulastiniz icinizde yasiyor ve tasiyorsunuz ve siirlerinizle ölümsüzlügü birakiyor, ufkunuzun genisligini gösteriyorsunuz. Yüreginize saglik, ilhaminiz daim verimli olsun.