İyiyi Oynamak
Bu günlerde zor iş şu iyiyi oynamak…
Önce sevmeyi unutmalı insan Sonra hemencecik alışabilmeli terk edilmelere Öyle her gideni takıp ardından yas tutmamalı… Biraz sağır olmalı mesela Her ardından söyleneni duymamalı Her yüzüne gülene inanıp bağlanmamalı… Bilmeli her baktığı yüzde asılı bir maske olduğunu İki yüzleriyle kabullenebilmeli hayatı, insanları Sonra her yerde anlatmalı yaşadığı acıları Biraz acıların çocuğunu anımsatmalı… Kim neye inanıyorsa azıcık ondan tapmalı Yani dünyada ne zıkkım varsa birazcık tatmalı Aldığı nefesi bile kendinden bilip havasını atmalı Öyle her muhabbet ettiğini bir sonraki gün tanımamalı… Bir eli kapıda olmalı Otursa bile gözü kapıya sözleri gitmelere bakmalı… Gözyaşlarına inanıp da, acımamalı, kanmamalı… Her ağlayanın derdine, kahyası gibi yanmamalı… Hiçbir şeyler birikmişse de kefesinde, Her şeyi biliyormuş gibi konuşmalı Kendi başına hükümetler kurup, devletler yıkmalı… Topa değmemiş ayağıyla Ne de olsa dilin kemiği yok hesabıyla Kırk yıllık topçulara taş çıkarmalı… Bu günlerde zor iş şu iyiyi oynamak… Ağır geliyor her gidenin ardından deliler gibi ağlamak Ağır geliyor yıkılan dünyalarımın yerine yeni umutlar koymak… Zaten tek başınalığın savaşı değil mi ki yaşamak? Kolay değil bu iyi insanları anlamak… Önce takmadan dünyanın şekline Şöyle geceden gündüze geç kalmışçasına Yarınlar düne satılmışçasına koşmak gerek. Ve bir daha bakmadan ardına “Bir gün olursa” diyebildiğin günler hatırına Yeniden başlamak gerek Çocuklar gibi yaşlanmak… Selim SEVEN Kelkit / 2009 |