Ardındanay saklanırken bir bulut tümseğinde cüceler doğarken çınlayan tepelerde dizleri bükük havanın aklığı yeni ıslanmıştı gün silkinip henüz kurtulmuşken akşam ışığından o doğduğu günün öncesi şafakta gitti sindi anadan doğma karanlıklara harcayan ömürden alıp bir çukura sürdüler pekleşti toprakla kayan yıldızlar gibi sessiz aşınmış karanlıkta başka bir kalabalığa doğru yürüdü yabancı dilde bir makam oldu sûr borusunda çaresiz ve üzgün son bakışlar ışıksız kar havasıyla titreşen yıldızlar gibi buğulu bir hüzünle durduk yerde neredeydin diye sordu zaman nereden bileyim sadece yitirdiklerimi bilirim yalnızlığımdan ve unutulmuşluğun ıssızlığını yankı yamaçlarında |