üç boy büyük aşklar
talan, sahipsiz gözyaşları, ağlamak içine katılmış eskimiş geceye parmaklarımın ucu değmeden hissettiğim ten değse de hissettirmeyen olmuş buğulu ve kan kırmızısı bir türkü dudağımda katran zift terkibi tadı çoktan yapışmış da aşındırmış damağımı rahmi kuru meyvesi çoktan taşlanmış ağaç gibi gözaltlarımda kamçı izi yol yol çaresizliğim kulaklarımda masallardan fırlamış prenslerin nağmeleri bir karış sakalla çığırtkanlık peşinde çarşafları kirli hayatımda uykular düşsüz debeleniyor her şey, hiç olmuş yüzsüz yüzlerde çekilmiş tumturaklı ifadeler endişe gerektirmeden durmuş bir saat nerde başlayıp da nerde biteceğinden habersiz ritm vuruyor uzun zamandır vitrin süsleri gibi tiril tiril sensizlik bahçelerim tarûmar taammüden biçilip kesilmiş toplamaya vakit bile bulamadan dürülmüş avuç içi sevdalar çırpındıkça batmak bu mu? geceyi ayıran mabeynlerde kehribar inancım eteklerinden kusuyor artık martılarım göç ediyor sonra ben düşüyorum bıçak ağzı yalnızlığımın üzerine galiba ölüyorum şu ara anadan doğma yalnızım türbelerime dileksiz mumlar dikiliyor syrus |