ABDALYıldızlara bakıp da, açtığımız sihirler ; Aşk, yasak meyve miydi, yoksa mavi nehirler? Adem’in gözlerinde, açmaya duran bahar , Havva’yı utancından, iki büklüm eden ar ! Yoksa on emir miydi, İsa’nın sözlerinde , Yanan arsız ateş mi, Kabil’in gözlerinde ? Züleyha’yı, Yusuf’a, mıknatıs mı kalbeden ? Aşkın yolu, uzun, sarp; tükenmez, gelip-giden ... Göl olurken Leyla’nın, gözleri çölde ansız , Mecnun’un yüreğinde, kurban kesilir kansız ! Kerem’in dişlerine, düşen ince ışık mı , Aşakaya sarılan, o deli sarmaşık mı ? Şirin düğmelerini, çözerken ayan-beyan , Ferhat’ın kazmasın da, ateş miydi parlayan ? Uzun, ince yollarda, kaybolurken izimiz , Musa’nın asasına, yar olan Kızıl Deniz. Nazenin güzelleri, eyleyen İrem Bağı , Hazineler saklayan, o kutlu Hıra Dağı... "Örtün üstümü, örtün! Bu kadar fazla, yeter !", Bir sancılı doğumda, yorganı ıslatan ter!... Dağlar bir bir geçilip, yol çıkar okyanusa , Bir düz odundan gayrı, kalmaz aşktan Yunus’a. Mevlana’da, Şems’ miydin, geleceğe ve düne ? Bir ocağın başında, yanarken döne döne... Bize de şimdi kalan, sazda gönül eylemek , Erenler demişti ki; "Acıyı, bal eylemek !" ... Ağzımızı acıtır, yediğimiz hazır bal , Yerinde durur muydu, bir kaşık tatsa balbal ? Hadi gül zamanıdır, haber ver bülbülüme ! Balbal’dan daha katı, aşk ne yapsın gönlüme ? Biri iyilik yapıp, verse bana can suyu ! Daima su dilermiş, böyleymiş aşkın huyu . Deli taylar oynuyor, gönlümde nasıl huysuz! Bunu anlamalıydım, ilk kez kalınca susuz. Şimdi tutmaz dizlerim, asam yok, yol dolaşık , Bunu söylemediler, olmazmış benden aşık. Yakılan ocaklara, taşıyorum kuru dal, Aşka, aşk olsun deyin; bulamaz böyle abdal !... Hayrettin YAZICI |