ÖLÜM ÜSTÜNEBazı günler, olur olmaz zamanda, Gece gündüz, yolda belde, Aklıma takılır kalır ikide bir, "Ölümün en güzel olduğu yer neresidir?" Nerede ölmek isterdin şu yeryüzünde? Hangi asırda, hangi çağda? Uzakdoğu, Singapur filan? Ya da İstanbul, Kahire, Roma? Veya Antik Çağ’da Pamphilya? Yine de isterdim ki, kendi adıma, En iyisi ilk yllarında Elaiussa. Yılın hangi mevsiminde ölüm daha güzeldir? Sararmış yapraklar düşerken bir güz günü? Toprağa dönerken her şey, Dönerken ana kucağına, En kötüsü bir köşede Kışın donup kalmak olurdu herhalde, Ya bahar gelince, Doğada her şey uyanırken, Sergilenirken bütün güzellikler, Bir yaz varken önünde, Kaçarcasına yaşamdan? Veya günün hangi saatinde ölmek isterdin? Akşamüstü, şafak sökerken? Ya da gece yarısı sessiz sedasız? Kayboluvermek karanlıkta? Görmeden Güneş’in doğuşunu bir kez daha. Hava nasıl olsun iste, Gözlerini son kez kapatırken? Çisil çisil hafiften bir kar? Yağmurun nazlı nazlı dökülüşü göklerden? Doğayı okşarcasına? Belki de bulutsuz bir gökyüzü, Pırıl pırıl bir güneş... Ölüm nasıl olurdu sahilde, Efil efil bir kara meltemi eserken? Ay çıkarken dalgaların şıpırtısı ile, Yavaşça gözlerini kapatıvermek, Baka baka gökyüzüzüne, Yıldızları göre göre, Sonsuzluğun derinliklerinde yitip gidercesine? Ölüme uzaktan bakmak, Keşke birden fazla ölmek olsaydı, Seçebilseydik içinden, Hepsi bir yana, Yeryüzünde sonsuza dek yaşamaktansa, Bir kerecik ölmeye razıyım, Sevdiğim kadının kollarında. Mustafa Sağlam |