Gönül de Olmasaydı
Çankaya Hastanesi’nin By Pas Odası’ndan
Bir hayat ki sadenin içindeki en yavan Tek kapılı dört duvar, bir de kapısız tavan Misafire kapalı mahkûma açık kodes Dokunmak yok tutmak yok, ne temas ne yüksek ses Herkesin sakındığı itibarlı bu adam Yalnız kalkıyor sabah yalnız yatıyor akşam Bir hayat ki en çetin dağ gibi önümüzde Her aynaya bakışta eskiyen yeni yüzde Günler artık en zinde olduğum günden değil Öpeyim alnından gel ey diri geçmiş eğil Şimdi ne keyifteyim ne de sefahattayım Can kafesimde pençe anla nekahattayım Lâmbamın bir yanıp bir söndürüldüğü anlar Işığımın siyaha döndürüldüğü anlar İçimde bir korkusuz korku, uykusuz uyku Emir; otur ayaklan! Günlük muhasebem bu Kaybettiğim sağlığım omuz askımda püskül Yastığa düşen başım sağ sol yalpası düldül Ve bir Eylül karpuzu sanki yarılan göğsüm Yamalı bohça gibi ipe sarılan göğsüm En acı çizgilerin çizildiği ten benim Tabii şekillerin ezildiği ten benim Kayıplar yaşanıyor damarında kasında Cerrahın el attığı bu vücud hastasında O bir yandan bir yana dönüp duruşun yasak Refakatçi hazırda yasakları bağlasak Kuru bir tuzu bile nefsinden sakınıyor Nefsinin gardiyanı edası takınıyor Emrini sıralıyor; şunu iç şunu yeme Lokma bekçisi sanki içimdeki mideme Dünya aydınlık ama ruhumdaki şey zindan Vesvesemin çırpınıp aklıma düştüğü an Hakk’a sığınıyorum şükür deyip bugüne Gitmek de var rezilce bir ölümlü sürgüne İşte bütün gerçek şu; bir ibretle avunmak Ey gönlüm sana düştü bu hastayı savunmak 14 Haziran 2008 |
Sağlıcakla...