Eylülün Sükûtu
Doğunca fecre güneş, serde bâd-ı sâba diner
Göğün kanatları mahzûn duâya perde iner Melâl bulutları kaplar helâk olur yüreğim Solunca cümle çiçekler şaşar kalır feleğim Vakit geçer zamanın çarkı döndürür başımı Vurunca mühr-i sükût lâl eder revân yaşımı Bu eylülün yasıdır sanki ölmüş allı gelin Öter ki boş yere bülbül; hazânı geldi gülün Sözümde çokça hain prangalar çürüttüm ama Yenildim işte bu güz sûretinde bengi gama Sesimde yankılanır hüzzam ezgilerde cefâ Bu dünyanın yüzü mihnet,gönülde yok ki sefâ Yakıp kül etti bu dert sanki bin belâ ateşi Gelince nev baharım doğsa gönlümün güneşi Hecende sürgün ayım, yıldızım kayar gecene Bu eflatun geceden hangi aşk düşer hecene? Yarım kalır zamanın tozlu sayfasında adım Tamamlanır mı duâm, cümleler seherde yarım? Gözümde seyre dalar bin çeşit parıltılı yaş Madem ki ölmeye geldik, hayat nedir bu telaş? Ne yandan esti bu rüzgâr dağıttı toprağımı Dalında akları yokken kuruttu yaprağımı Hüzün vurur cana, bahtımda bitmeyen karalar Zaman geçerse biraz, belki inlemez yaralar Her eylülün sarı yapraklarında ağlar ölüm Visâl gerek bana artık, yaşam bu canda zulüm Sararmadan yeşil ömrüm yolunda gitse bu can Düşünce yaprağı gönlün kavuşsa yâre her an İşit bu sözleri şeydâm, biter şu fâni hayat Gönülde sönmeyen aşkınla gelse bâki memat Mefâilün feilâtün mefâilün feilün Nurcan Avcı |
Madem ki ölmeye geldik, hayat nedir bu telaş?
eyvAllah
sükut ettim..