HADİ DİNLE!..Ağır, fakat her yere ulaşabilen, acısıyla birlikte burunlarda hüzün ve hasretlerin etkisiyle sızılar bırakan yanık bir gül kokusu esintisiydi sanki sonbahar… Ve acıdan yaşarmış, geçmişin hüznünü içinde barındıran özlemle toprağı seyreden bir çift göz… Rüzgarların nerelerden esip geldiğini kim bilebilir ki !.. Ya gelirken kimlerin kokusunu kimlere getirdiğini… Neyse ki; mesafeler ölçülemeyecek kadar uzun ve bir o kadar da korkutucuydu… Bu yüzden sanırım kokular sahiplerine ulaşamıyordu… Zaten o kadar mesafe dolaştıktan sonra kim rüzgârdan kendisine ait kokuyu isteme cesaretini bulabilirdi ki? Rüzgâr yorgun, rüzgâr kırgın belki de o kadar yükten muzdarip sahipsizliği taşıdığı için… Ve senden kalanları bana taşırken… ve ismim’ siz başlayan cümlelerin bitmelerine sonsuz kalırken… Olsun. Kırgın değilim ki. Olamamışlar demek ki ikinci tekil şahıslar yüreğime ait… Biliyorum. Asıl sahip olabilmek, zorla almak değil; ikinci tekil şahısların yüreği ellerinde mutlulukla ve isteyerek teslim edebilmesidir… Sen olamasan da rüzgâr dost, yaren, arkadaş… Hey!.. dinle!.. Yeni bir rüzgâr sefere başlıyor… Senin önemsemediğin sesini, nefesini hatta; anılarını senden çalıp bana getirecek… hadi!.. diren direnebilirsen!.. 07,02,2005 |
Büyü
Seni düşünürken gökyüzüne baktım seni aradım orda yoksun olamazsınki
Hangi gezegen senin ışığını yansıtır ve o kadar parlaktır
Hangi bulutki yağmur olur seni bana yağdırır
Hangi çiçekki kokusu sendir
Hangi nehirdirki senin kadar coşabilir
Hangi dağdırki senin kadar dik ve asil
Hangi volkan ki senin yüreğin kadar sıcak
Hangi denizki senin insanlığın kadar engin
Hangi fırtınadırki seni bana getirebilir
Hangi güzelliktirki gözlerinin büyüsünü yansıtan
Hangi ruhtur ki böylesine temiz böylesine güzel böylesine sevilebilen
Safiye Özgöç
çok güzel bir çalışma olmuş kalemin kalbin ruhuna sağlık